Alevilik’te Batın-i ve Tasafvuf Düşüncesi

Tanımlar- kavramlar 

Yusuf Güneş

 Zahir-i: Görünen, nesnel varlık alanı. Batinin karşıtıdır. Tasavvufta biri görünen, öteki görünmeyen iki alan vardır. Görünen (zahir/zahir-i) alan görünmeyenin yansımasıdır. Gerçek olan görünmeyen alandır. Tanrısal varlık alanı görünmeyen görünmeyen ortamdadır. Yüzeysel bilgisi olan kimse (zahid) bu görünüşe aldanarak tanrısal gerçeklilikten uzaklaşır.  

Batın-i: Gizli olan,içte bulunan, yalnız düşünmekle, içe kapanışla kavranan varlık alanı. Gözle görünmeyen nesne. Tasavvufta biri görünen, öteki görünmeyen iki varlık alanı vardır. Görülen alan duyularla, görünmeyen alana içe kapanıp derin düşünceye dalmakla kavranır. Bu alana batın-i denir. 

Vahdet-i vücud: Varlık birliği. Vücud (varlık) nesnel varlık alnıdır, dolayısıyla kesret’tir, Onda bir çokluk niteliğinde görünür. Bu bir yanılmadır. Gerçekte bütün nesneler tanrıda , tanrı bütün nesnelerdedir. Ortada bir varlık birliği(Vahdet-i Vücud) vardır. Vahdet-i Vücud yanlılarına göre , yalnız tanrı varolduğundan, insan ben tanrıyım (Ene’l Hak) diyebilir. Çünkü böyle söylemek “tanrı vardır” anlamına gelir. Tanrının varlığını, birliğini söylemek ise, İslam dininin beş koşulundan biridir. 

Zahid: Kendini tasavvufa veren kimse, tasavvuf yolunu seçen . Başka bir anlamı da yüzeysel bilgisi olan, sığ, katı düşünceli, yalnız şeriatın değişmez kurallarına bağlanan, tasavvuftan anlamayan, bilgisiz kişi demektir. Tasavvufta geçerli olan  ilk anlamdır. 

Kesret: Çokluk, birliğin (vahdet) karşıtı. Dünya çokluk (kesret) alanıdır. Tanrısal evren ise, vahdet (birlik) yeridir. Evrende varlık türlerinin çokluğu “kesret”i gösterir. Tasavvufta çokluk bir görünüştür. Gerçekte birlik vardır. Görünen her nesne  “Bir” olan tanrının duyulur evrende yansımasıdır. 

Alevilik: Hz. Aliye bağlanan topluluğa verilen genel ad.  Kaynağı, Peygamberin ölümümden sonra başlayan  “İmamlık sorunu”dur, Sonradan bir mezhep niteliği kazanmıştır. On İki İmam görüşüne dayanır. Alevilikten birçok mezhep, tarikat doğmuştur. İki büyük kola ayrılır. İran Aleviliği ( Şiilik), Anadolu Aleviliği Kızılbaşlık, Nusayrilik ve Bektaşilik  (Tahtacılık, Çepnilik, Yesevilik, Kalenderilik. Hayderilik, Ahi’lik),  İran Aleviliğinin Anadolu’ya yönelik koluna İsmail Sefavi’den sonra  “Kızılbaşlık” adı verilir. 

Bektaşilik : Hacı Bektaş Veli’nin izini sürenlerce, onun adına kurulmuş bir tarikattır. Ali ve On İki İmam sevgisine dayanır. Temeli Olgunluk, insan sevgisi, özdeşlik, eşitlik, özgürlük, Vs. ilkelerini oluşturur. Varlık birliği görüşüne, insanın kutsallığına inanır. Çalgı, içki,oyun, resim, vs. şeriatça yasaklanan varlıkları benimser. Görünüşe değil, öze önem verir.

Bektaşiliğin içerdiği düşüncelerin odağını oluşturan sevgi “Evren-Tanrı- insan” birliğini kavramayı erek edinir.  Velayetname’ye göre; Hacı Bektaş Veli bütün insanların kardeş olduklarını. Yer yüzünden ortaklaşa, barış içinde yararlanılması gerektiğini, varlık birliğinin gerçekliliğini, insanın tanrısal niteliklerle donatıldığını savunmuş İnsanın anlamını kavramak gibi iç başarısı vardır. Bu başarının ilk basamağı kişinin

kendini tanıyarak sevmesidir. Kendini bilen kendisini sever. Kendini seven kendini bilir. Kişi tanrısal bir özle donatıldığından “Kendini seven Tanrı’yı sever” Bu düşünce Bektaşilik’te varlık birliğine tek yoldur. Bu nedenle bütün Bektaşilerin bağlandıkları bir ilke niteliği taşır. Hacı Bektaş Velinin izini sürenlere göre Tanrı’yı sevmek Ali’yi sevmekle başlar. Çünkü Bektaşilik Ali sevgisini yaymayı. Sürdürmeyi amaç edinmiş bir kuruluştur 

Kızılbaşlık: Aleviliğin bir koludur. Genellikle Anadolu Alevilerine verilen addır. Ne zaman, kimce kurulduğu bilinmiyor. Selçuklar döneminden bu yana bir inanç kurumu olarak yaygındır. İsmail Sevafi’nin savaşta erlerinin giydikleri, Kızıl başlıktan ya da  Uhud  Savaşın’da  Peygamberin yaralanması sonucu kanını gören Ali’nin sonraki bütün savaşlarda kızıl başlık giydiğinden kaynaklandığını söyleyenler varsa da kesin değildir. Kızılbaşlık üç ilke üzerine kuruludur. Adama muhabbet, deme muhabbet, nura muhabbet. Bunlar sırasıyla şu anlamlara gelir: İnsanı sevmek, insanın kanının arınmışlığını simgeleyen şarabı sevmek, aydınlığı sevmek. Kızılbaşlık On İki İmam inancına dayanır. 

Babailik : Şeyh Mirza Bahaullah’ın kurduğu mezheptir. Hz. Ali’ye bağlıdır. Tanrı’nın Ali’de nesnelleştiğine inanır. Babailik, Sünni inançlarına  karşı, geleneksel inançları savunma gereğinden doğmuş “insan -Tanrı “ ilişkisini somutlaştıran, insana dünyada gerçek yerini vermek isteyen, onu boşluktan kurtarıp dünya yurttaşı yapmayı amaçlayan bir akımdır. Bu akıma göre insan yaşamı boyunca tanrıyla  yakınlık kuran, arada uçurum, boşluk bırakmayan, bırakmaması  gereken varlıktır. İnsan her gün tanrı ile yüz yüzedir. Tanrı kimi kişileri görevlendirebilir. Onlar aracılığıyla buyruklarını yürürlüğe koyabilir. Gerçekte “İnsan-tanrı-evren” özdeştir. Ayrılık bir görüştür. Görünüşe kapılarak yanılmadır.

Anadolu kolu: Baba ilyas, Baba İshak, Sarı Saltuk ile gelişmiştir. 

Hurüfilik: Fazlullah Hurüfi’nin kurduğu mezhep niteliğindedir. Buna tarikat diyenlerde vardır. Ancak içeriği mezhep niteliğindedir. Hurüfilik anlayışına göre varlığın özünü kuran harflerle seslerdir. Harflerin içerdiği seslerin  görünüş alanına çıkışıyla varlık türleri oluşur. Ses dirilerde eylem, diri olmayanlarda yoğun güç (gizli güç) olarak bulunur.  Ses insanda “söz” olarak gerçekleşir. İnsan gövdesi otuz iki harften kurulur. (İran abc sine göre), Tanrı da harflerle seslerden oluşmuştur.

Fazlulah Hurüfi’ye göre, toprak insanın gövdesi, akarsular ise kanıdır. İnsan ruhu tanrısaldır. Özünü ses oluşturur. Tarı, insanda görülen bir varlıktır. Bunun en açık örneği insanın yüzünde  ağzın  A(ayn), burnun L)lam) çenenin İ/Y(ya) harfleriyle gösterilmesidir. Bu harfler yan yana gelince “Ali” sözcüğü oluşur. Ali ise tanrının niteliklerinden biridir ve On İki İmamın birincisi olan halife Ali’nin adıdır. Bu nedenle tanrı, halife Ali’de görünüş alanına çıkmıştır. Öyleyse Ali tanrısal bir varlıktır.

Yazın alanında;  Nesimi, Refii, temennayi, Virani, Kaygusuz, Hatayi, gaybi, önemli yer tutarlar.  

Nusayrilik : Muhammed bin Nusayr’ın kurduğu Ali sevgisine dayalı mezhep. Bu mezhebe göre Ali tanrıdır. Muhammed ise güneştir. Geceleri evreni aydınlatan ay Ali’dir . Adem’den beri bütün peygamberlerden görünen Ali’dir. Ali-Muhammed-Selman (AMS) üçlüsü kutsaldır. Varlığın gizemi harfler, sayıları ile yıldızlarda bulunur. Bunu kavramak için tinin arınması, her türlü geçici, yanıltıcı eğilimden uzak kalması gerekir.  Nusayrilik sekiz sayısına dayanan bir aşamaya göre  düzenlenmiştir. Bu aşamalar belli yükseliş basamaklarını gösteren bir olgunlaşmayı  simgeler.

Yayıldığı yerler: İskenderun, Trablusşam, Tarsus, Mersin, Adana, ve doylarıdır.  

Şiilik: Arapça “yan tutan” anlamında “Şia” sözcüğünden gelir. Halife seçiminde Ali’den yana olanlara verilen addır. Ali’nin imam olmasını, peygamber buyruğu, sünnet kuralı sayarak ilk halife seçimine karşı çıkar. 632’den sonra doğan Şiilik kısa süre içinde siyasal içerik kazanarak İran’ın ulusal mezhebi durumuna geçmiştir. Pek çok kolu vardır. Eski  İran inançları ile de karışmıştır.  Şiilik şeriatın temel  ilkelerine, özellikle 5 koşula ( namaz, oruç,hac,) apayrı görüşleri ileri sürerler. Zerdüşt inançlarından esinlenen Şiilik İslam dinine kökten aykırı sayılır.

 Şiilik ‘i sadece siyasal nedenlere bağlamak hem eksik hem de yanlıştır.  Bu kuruluşta temel ilke insanla tanrı arasındaki yakınlıktır. Tanrı, en yetkin en olgun, kendisine en yakın olan kimseyi “imam” olarak görevlendirir. İmam yakınlığı nedeniyle olgunluk bakımından en yüksek aşamada bulunan insandır. Yanılmaz, doğruluktan ayrılmaz bir insan için “eksiklik” diye nitelenen bütün olumsuz eğilimlerden uzaktır. İmam tanrı adına konuşur,tanrının buyruğuyla bildirir. Bu bildiriş söz olarak imam aracılığıyla insanlara gönüle doğan tanrısal bir ışık olarak da imama  gelir. Oysa, Peygamberin ölümünden sonra bu özellikleri taşıyan Ali’ye karşı çıkılmış, imamlık tanrısal istenceye uyulmamış, ona verilmemiştir. Bu tutum gerçekten sapmadır. İnanç bakımından tanrısal kurala uymamaktır. 

Batinililk: Hasan Sabbah’ın siyasal bir kuruluş olarak  geliştirdiği Batinilik bir takım sayılara , sayıların yorumlarına dayanır. Genellikle tin,insan,us, evren, tanrı, uzay, boşluk,bilgi, imamlık, oluş gibi konular üzerinde durur. Batinilik’e göre tin iki türlüdür.  Birincisi iyi, ikincisi kötüdür. İyi tinler, gövdeden ayrılır, salt ışık olan yüce tanrısal evrende mutluluğa ulaşır. Ancak bu evren içinde yaşanan evrenin dışında değildir.  Kütü tinler ise gövdeden gövdeye geçer. Değişik biçimlere girer. Yer yüzünde daima acı çekerler. Ölüm tinin gövdeden ayrılmasıdır. Tin gövdede bulunduğu  sürece yaptıklarından sorumludur. Bu nedenle iyi ise ışık evrenine, kötü ise başka bir gövdeye gider.

Batinilik’te evren önsüz-sonsuzdur, yaratılmamıştır. Evren kendi bütünlüğü içinde dokuz evreni kuşatır. En yüksek aşamada bulunan evrene “ sabık” denir. Bundan basamak basamak inilerek usun bulunduğu alana gelinir.  Us bu dokuz evren  dışındadır. Sürekli olarak değişir. Şeriatın ileri sürdüğü gibi evrenin dışında bir öte evren (ahiret) yoktur. Yargı günü, yeniden dirilme, gerçek değildir. Evrende mutlu yaşayan cennette, mutsuz olan cehennemde demektir. Tanrı yaratıcı nitelik taşıyan bir doğal güçtür. Tek Tanrılı ortadoks dinlerin ileri sürdüğü gibi gerçeküstü yoktan var edici, bir varlık değildir. Onun yargılayıcı bir özelliği yoktur. 

Not: Hasan Sabba batinilik’in yaratıcısı değil, bir örgüt olarak  kurucusudur.  Batinilik bir inanç niteliğinde çok eskilere dayanır. Örneğin: Zennun Mısrı, Maruf Kerhi, Beyazıt Bistami, Cüneyd Bağdadi, Hallac Mansur,  Sems Tebrizi ve yine Anadoluda; Yunus Emre,  Caferi, Sami, Kazim, Haydari, gibi ozanları görürüz.

 

Ahilik: 13’ncü yüz Anadolu’sunda geniş bir alana yayılan Ahiliğin doğuş çağı, kuruluş olarak 11’ci yüz yıla, düşünce olarak daha eskilere gider. Yalnız Türkler arasında yayılmış. Arabistan’da doğan Fütüvet’ten etkilenmiştir. Anadolu’da öncüsü Ahi Evren’dir. Özel törenleri vardır. (şed bağlama) Başlıca ilkeleri:

Elini açık tut. Sofranı açık tut. Gözünü bağlı tut. Kapını açık tut. Belini bağlı tut. Dilini bağlı tut.

  Ali-Alllahilik: Aleviliğin aşırı bir koludur. Buna ‘Galiye” de denir. Tanrının olgun insanda (İnsan-i Kamil) görünüş alanına çıktığında,olgun insanın da Ali olduğuna, bu nedenle Ali’nin tanrılığına inanılır. “lailaheillallah /  yalnız tanrı vardır” yerine “ Laillah illa Ali / Ali tanrıdır” derler. 

Babailik: Şeyh Ali Muhammed (Mehmed) Babi’nin mezhebidir. İnsanın tanrılığına inanır. Babilik’in değişik bir yorumuna dayanır. Bahaullah kendisinin de tanrılığını öne sürmüştür. 

Dürzilik: Hakim bin Emrillah’ın kurduğu, insanın tanrılığını ileri süren bir mezheptir. Tinler gövdeden gövdeye geçer. Tanrı nesnel varlıklarda görünür inancındadır. Bu mezhepte tapınılan kutsal buzağı tanrının bir görünüşü diye nitelenir. 

Galiye : Ali’nin varlığında tanrının nesnelleştiğini. İnsan biçiminde görünür duruma geldiğini ileri süren mezhep, aşırılığa varma anlamında “guluv” sözcüğünden türemiştir. Bu mezhebe göre gerçek kuranın bildirdiği gibi değildir, insanla tanrı birdir. Olgunluk bakımından en yüksek aşamaya varan kinse tanrıdır.  Bu aşamaya ulaşan Ali olduğuna göre tanrıdır.

 

Hululilik (Hululiye):  Tanrının bir tin niteliğinde, insana geçtiğine inanan mezhep. Tanrı evrenin tinidir. Bu tin önce Ali’ye, onun ölümümden sonra da çocuklarına, torunlarına geçmiştir. Ali’nin tanrısallığı bu tin dolayısıyladır. 

İsmaillilik ( İsmailliye) : Hz. Ali’nin torunlarından imam İsmail’in kurduğu mezhep. Bu mezhebe göre, tanrının ışığı (nuru) imamın özündedir. Bu nedenle imam yanılmazdır. Söyledikleri kuran niteliğinde geçerlidir. Gerçek din budur. Peygamberleri görevlendiren imamlardır. İmamın kin olduğunu ancak olgun kişi (insan-i  Kamil) bilir. Gerçek İmam  Ali’dir. Onda tanrısal nitelikler vardır. 

Kaadiyanilik: Mirza Ahmed Kaadiyan’nın kurduğu mezhep. Kaadiyan’a göre, On İki imamın sonuncusu Mehdi ile peygamber İsa, kendi varlığında yeniden ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, kendisi tanrısal bir görevle gelmiştir. Tanrı, yüz elli yılda bir kurtarıcı gönderir. İşte son kurtarıcı da kendisidir. Savaş kötüdür, düşman ancak bilgiyle yenilebilir. Gerçek din insan sevgisidir. Savaşı uygun gören bütün dinler kötüdür.

 

 Mevlevilik: Sultan Veled’in, babası Mevlana Celaleddin adına kurulmuştur. Çalgı, içki, oyun eşliğinde düzenlenen özel törenleri (sema) vardır. Tin, tanrısal bir evrenden gelmiş,gövdeye girerek yurdundan uzak düşmüştür. Bu nedenle geldiği yere dönmenin özlemi içindedir. Varlık birliği temeldir. İnsanı gerçeğe ulaştıran sevgidir. İnsan içekapanışla (bir günlük çile)   arınabilir, tutkulardan sıyrılabilir. Kimi Mevleviler Tanrı ile Muhammed’ten sonra yalnız Mevlana’ya bağlanmayı temel ilke sayarlar. Tin, tanrısal evrene dönüşle ölümsüzlüğe ulaşır.

Mücessime : Tanrının gövdesi olduğuna, nesnel bir varlık taşıdığına inana mezhep. Tarı, Adem’i kendi benzeri olarak yarattığına göre  kendi de insan biçimindedir. 

Müşebbihe: Tanrı’nın insan biçimli olduğunu ileri süren mezhep. Kuran da Tanrı, Ademi kendi örneğinde yarattı. Kuran da bildirilen tanrısal nitelikler insanda vardır. (görmek, buyurmak gibi.) “ Öyle ise tanrının da ağzı, burnu, gözü, kulağı , eli, ayağı, gövdesi. Vardır. Dolayısıyla insan biçimindedir. 

Simavilik: Şeyh Bedreddin Simavi’nin izini sürenlerin mezhebidir. Buna tarikat diyenlerde vardır. Varlık birliği inancını savunur. Tanrı-insan-evren görünüşte ayni, gerçekte birdir. Evrenin dışında tanrı, tanrının dışında evren yoktur. Ölümden sonra dirilme yoktur, evren tanrı ile yaşıttır, sonradan yaratılmamıştır. Gövde, tin ölümsüzdür. Tanrının yetenekleri de sınırlıdır. Yargı günü yoktur. Yaratanla yaratılan özdeştir, gerçek bu dünyadır.

Zeydilik : Ali’nin torunlarından Zeyd bin Zeynelabidin’in kurduğu Ali’ye bağlı mezhep. On İki imam inancının gelişmesinde etkili olmuştur. Aşırı Ali yanlısıdır.