Ünye’de
ya şayın
Gürcülerin büyük çoğunluğu 1293 (1877-78) Osmanlı-Rus savaşından
sonra Batum, Acare ve Macaheli
ve Kobuleti’den (Çürüksu) Ünye’ye yerleşmişlerdir.
Ama Ünye’ye Gürcü muhacereti 93 Harbinden sonra eskisi kadar yoğun
olmasa da ara ara yine devam etmiştir. Ünye’ye en son 1937 yılında
Keda’dan 18 kişilik bir grup gelmiştir. Bunlardan ikisi Ünye’ye
diğerleri Kumru ilçesine yerleşmişlerdir. Ünye’ye gelen Gürcüler
sivrisinek, bataklıklar vb olumsuz koşullar nedeniyle Ünye’de çok
fazla barınamamışlardır.
Özellikle sıtma
nedeniyle daha yükseklere yerleşmişlerdir. Macahleli
Gürcüler, hicret eden Gürcüler içinde en yüksek yerlere yerleşenlerdir.
Geldikleri yerdeki gibi bir iklim aramışlardır. Acareli
Gürcülerse nispeten daha aşağılara,
Batum’dan (Çürüksu-Kobuleti) gelenler ise sahile daha yakın yerlere
yerleşmişlerdir. Zaten gelenler genelde 5 hane ile 30 hane arasında
toplu olarak yerleşmişlerdir. Ünye’ye geldiklerinde Rumlar ,
Ermeniler ve Türkler o
yörede yaşamaktadırlar.
Ayşe OCAKTAN’ın ifadesiyle Ermeniler ilk geldiklerinde onları
evlerinde barındırmışlardır. Büyük çoğunluğu ilk geldiklerinde
Ünye’de çadırlarda yaşamışlardır. Bölgeye ilk gelen Gürcülerin
yaşadıklarını Yenikent Meliktepe Mahallesinde yaşayan şuan 97
yaşında olan Mehmet AKYÜZ’den dinleyelim.
|
Ünye
Gürcüleri
Ünye’de
ya şayın
Gürcülerin büyük çoğunluğu 1293 (1877-78) Osmanlı-Rus savaşından
sonra Batum, Acare ve Macaheli
ve Kobuleti’den (Çürüksu) Ünye’ye yerleşmişlerdir.
Ama Ünye’ye Gürcü muhacereti 93 Harbinden sonra eskisi kadar yoğun
olmasa da ara ara yine devam etmiştir. Ünye’ye en son 1937 yılında
Keda’dan 18 kişilik bir grup gelmiştir. Bunlardan ikisi Ünye’ye
diğerleri Kumru ilçesine yerleşmişlerdir. Ünye’ye gelen Gürcüler
sivrisinek, bataklıklar vb olumsuz koşullar nedeniyle Ünye’de çok
fazla barınamamışlardır.
Özellikle sıtma
nedeniyle daha yükseklere yerleşmişlerdir. Macahleli
Gürcüler, hicret eden Gürcüler içinde en yüksek yerlere yerleşenlerdir.
Geldikleri yerdeki gibi bir iklim aramışlardır. Acareli
Gürcülerse nispeten daha aşağılara,
Batum’dan (Çürüksu-Kobuleti) gelenler ise sahile daha yakın yerlere
yerleşmişlerdir. Zaten gelenler genelde 5 hane ile 30 hane arasında
toplu olarak yerleşmişlerdir. Ünye’ye geldiklerinde Rumlar ,
Ermeniler ve Türkler o
yörede yaşamaktadırlar.
Ayşe OCAKTAN’ın ifadesiyle Ermeniler ilk geldiklerinde onları
evlerinde barındırmışlardır. Büyük çoğunluğu ilk geldiklerinde
Ünye’de çadırlarda yaşamışlardır. Bölgeye ilk gelen Gürcülerin
yaşadıklarını Yenikent Meliktepe Mahallesinde yaşayan şuan 97
yaşında olan Mehmet AKYÜZ’den dinleyelim.
Ruslar
Batum’a girince Kibar A ğa
30 hane ile birlikte oradan ayrılmış.
Kaheberi’de
bir süre kalmışlar.
Batum’dan gemi ile Trabzon’a, Ordu’ya ve Ünye’ye gelmişler. (Daha
sonra gelenlerde olduğu için sanırım üç limanı
da söylüyorlar. Sanırım
ilk Trabzon’a oradan yaya olarak Ünye’ye gelmişler.) İlk
geldiklerinde Ünye’de çadırlarda
kalmışlar.
Daha sonra bugünki
Ekincik köyünün arka tarafında
olan Düztepe denilen yere 15 tane çadır kurmuşlar. Daha sonra Kiliskari
denilen yere çadır
kurmuşlar. Bölgede de Rumlar, Ermeniler ve Türkler yaşıyormuş.
Rumların evleri yuvarlak ağaçlardan imiş. Onların
hızarla
biçilmiş
evleri yokmuş. Rum papaz Pazar günü Meliktepeden 10 kişilik bir
öğrenci grubuyla iner
Ekincikteki kilisede (Kiliskari-kilise
kapısı
yanı) ayin yaparmış.
Çocuklara da çeşitli renklere boyanmış olan haşlanmış yumurta
dağıtırmış. Kibar ağa Cuma namazı için Nurettin köyüne gitmiş.
Oradaki köylülerle camide tartışma çıkmış. Sen nasıl çoluk çocuğu
yalnız bırakıp adamlarınla buraya namaza gelirsin diye. Bir daha ki
Cuma namazına Kibarağa,
Kabadirek’e (Dizdar)
gitmiş.
Orada da aynı tepkiyi görünce
Ekincikte
şuan ki caminin olduğu yere cami yapmaya karar vermiş.
Tabi
yine ayn ı
zamanda Müderris Mevlüt Efendi’de orada talebe okutacağı için bir
medrese yapılmış. (Müderris Mevlüt Efendi
Ekincike daha sonra
gelmiştir.
Batum’dan tayini
İstanbul’a çıkan Mevlüt Efendi ilerlemiş yaşının getirdiği
rahatsızlıklar dolayısıyla İstanbul da kalamamış, Niksar’a giderken
Şakir Ağa
O’nu Ekincikte kalmaya ikna etmiştir. O zaman caminin yanına bir
medrese yapılmış ve orada talebe okutmuştur. Batum ve çevresinden
gelen Gürcüler ve oradaki yerli halk onu çok seviyorlarmış.
(Çalışmamız
kültürel içerikli olduğu için onun ile ilgili anlatılan menkıbeleri
buraya almadık.)
Müderris Mevlüt Efendi’nin Ekinci ğe
gelişiyle ilgili farklı bir rivayette şudur: Batum’dan gelen Mevlüt
Efendi’nin babası, Ermeniler tarafından Düztepe’de Müslüman katliamı
yapılır ve katliamda babası Seyitağa’da Ermeni çetecileri tarafından
öldürülür. (Seyitağa Gürcüler için çok değerlidir. Onunla ilgili bir
rivayet şudur. Kendisi Batum’dan Medine’ye yaya olarak hacca
gitmiştir. Tabi o zaman sanırım Medine’ye gidip gelen birisi toplum
içinde çok daha fazla değerlidir.) Bunun üzerine Batum’dan daha
fazla Gürcü getirilmesi için çalışan Mevlüt efendi yeni getirilen
Gürcülerle, Ermeni çetcilerine karşılık verirler. (Bölgedeki Ermeni
sülaleleri ve her iki tarafın birbirine yaptığı katliamları
yaşlılardan dinledim. Çalışmamın içereği ile ilgili olmadığı için
onları yazmadım.) Mevlüt Efendi’nin sözünü hemen hemen tüm Gürcüler
dinlermiş. Mevlüt Efendi’nin üç tane atı varmış. Bu atlarının her
birine bir gün binermiş. Ünye’yedeki Medrese’ye sabah Ekincik’ten
çıkar talebe okutmaya gidermiş. Akşam olunca da Ekincik’e geri
dönermiş. Daha sonra Medrese Ekincik’e yapılmış.
Ekincik köyüne gelen 30 haneden 15 hane Kabakulak’a (Esentepe) yerle şmişler.
Ekincik’e gelenlerde kiliskari (kilise kapısı
yanı) denilen yere çadırlar kurup yerleşmişler.
(Anlatılanlar
sadeleştirilmiştir.
Mehmet AKYÜZ dedenin göçü anlatırken
söylediği bazı cümleleri buraya unutulmasın diye alıyorum; Rusebi
rom batomşi şesulan Kibarağam 30 haneyt ak mosula. Kibarağam ekincuh
rom mosulada kiliskaris ik, duztepes, hasanustayebis ik
çadirebis pasalebi çusiya. Akavroba klat rumistani kopila.
Memre yerebi urtmevniya, ukidya rumebidan. Papazi kvela
bazar ekincuh gamovdoda megrem. Ertis kozbukum kilise
kopila. Çamulluh didvani çamebis hiyebi kopila.
Papazi ikadan, çamebis
şyaneydan geyarda ise movdoda ekincuh
megrem. Maşinn
akavrobas çamulluğis saheli
çamluh iko megrem, ahla çamulluh
ebnevyan. Sami hane kopila turki.
İsenis hayaloğli, karacoğli, çongoğli. Shva
klat rumi kopila akavroba ... (Rumlar Kabulak ve yukarısında,
aşağılarda Ermeniler yaşarmış. Ama Ermenilere’de
Rum diyor.)
Ekincik Gürcüleri Çhutuneti ve Mindiyeti’den ( ჩხუტუნეტი
,
მინდიეთი)
Kabakulak Gürcüleri ise Kvabitavi’den (ქვაბითავი)
gelmişlerdir.
Kıran Köyü Gürcüleri ise Çikunari (ჩიქუნარი)
ve Mindiyeti’den
(მინდიეთი)
gelmişlerdir.
Ünye’deki diğer Gürcüler
Acareli (აჭარელი)
ve Çürüksu’lu (Kobuleti-ქობულეთი)
diye kendilerini tanıtırlar.
Bölgeye gelen Gürcüler hemen kendilerine verilen yerlere evler
yapmaya ba şlamışlar.
Verilen yerler genelde ormanlık arazilerdir. “Rus hizari” dedikleri
bir testereyle ağaçları kesip evler ve ekim yapabilecekleri (mamuli)
bahçeler oluşturmaya başlamışlardır. Evlerini kestane ağacından
yapmışlardır. Çatılarda kiremit yerine “kavari-pedevra”
(ყავარი-ფედევრა)
dedikleri budaksız
gürgen ağacından yapılan kiremit büyüklüğünde tahtalar
kullanmışlardır. (Kabakulak’ta hala bu tip çatısı
bulunan ev ve ambarlar
vardır.
Evler
genellikle iki oda ve bir mutfaktan olu şacak
şekilde yapmışlardır.
Daha çok alt kat mutfak olarak kullanılmıştır.
Evlerin yanında
mısır ve elde edilen mahsulatın kış boyunca korunduğu ambar (nalya-ნალია)
yapmışlardır.
Bugün hala bu ambarlar yapılmaktadır. Son yıllarda da beton karışımı
kullanılmaktadır. Dört yada altı tane direk üstüne oturtulan ambar
kendi içinde odalara ayrılır. Kışın havalana bilmesi için
de bir tarafı
genellikle delikli yapılır. Direklerden fare çıkmasın diye
direklerin başına yuvarlak teker biçiminde tahtalar konur.
Yine mısır
saplarının
(çala-ჩალა)
kona bilmesi için samanlıklar
yapmışlardır. Acareli
(აჭარელი)
Gürcüler evlerini ahşap
ve taş karışımı yapmışlardır.
Evlerinin önünde mutlaka “havli-mamuli” ( ჰავლი-მამული)
denilen mısır,
fasulye, patates, lahana, pazı, patlıcan, kabak, biber, yeşil soğan,
vb. ürünlerin dikimi ve ekimini yaptıkları bahçeleri vardır. Meyve
yetiştirmek Gürcülerde çok önemlidir. Ben bile çocukluğumdan
hatırlıyorum dedem bir çok meyve ağacı aşılamıştır. Şuan bile
bahçelerimizde bir çok
meyve çeşidi
vardır. Gürcüler kışın
da ambarlarda çok çeşit
meyveleri ve
kuruyemişleri
çeşitli
saklama şekilleriyle saklarlar. Uzun kış gecelerinde bir araya
gelerek çeşitli oyunlar oynar, yer içerler.
De ğirmenlerde
veya evlerde kveri
(çörek) yapılır.
Kveri (კვერი)
mısır
unundan ve buğday unundan yapılabilir. Yapılışı ise şöyledir. Ocağın
içinden köz
(odunun yanması
ile kalan köz)
bir tarafa çekilir. Altına
şkeri
(bir çeşit
yaprak -
შკერი)
konur. Üzerine kveri için yoğrulan
hamur yerleştirilir
ve el ile düzeltilir. Daha sonra yine üstüne yaprak örtülür ve üzeri
közlerle kapatılır.
Bileki taşında
( ketsi -
კეცი)
ekmek pişirilmesini
haçapurinin
tarifinde yazdım.
Göçten hemen sonra ormanlar ı
açarak
kendilerine bahçe yapmışlardır.
İlk geldiklerinde mısır yetiştirmişlerdir. Fındığın tanınmasından
sonra hızlı bir şekilde fındık dikimine başlamışlardır. Ünye’de
fındığın yayılmasında Gürcülerin payı büyüktür. Mısır ektikleri
yerlere artık fındık
dikmeye başladılar.
Ama mısır ekimi için her zaman havlileri (mamuli-მამაული)
vardır.
Son zamanlarda yaşlıların köylerde kalmasıyla mısırlıklar
da azalmakta ve fındık
bahçesine dönüştürülmektedir.
Yine
eskiden domuz av ına
çıkılırmış. Bu iş için sayvanlar (satsavi
-
საცავი) yapılırmış.
Bu konuda detaylı bilgiyi de dedemden dinlemiştim. Sayvanlarda domuz
bekleyen Gürcüler sabahlara kadar bağrışır, silah
atar ve teneke çalarlarmış.
Domuz bekleme işi
çok mühimmiş çünkü domuz (ğori-ღორი)
mısır
tarlasına girdimi mısır ve diğer ürünleri yemekle kalmıyor tarlanın
içinde birde yuvarlanıyormuş. Aynı zamanda onun gezdiği yerlerdeki
ürünleri de hayvanlar yemiyormuş. Tabi ana yiyecek maddeleri olan
mısırın heba olmaması için sayvan beklemek ayarıca öneme haiz bir
işmiş.
Tar ım
aletlerini Gürcüler kendileri yaparlardı. Dedemin amcası da iyi bir
demirci ustasıydı.
Bölgedeki bir çok kişinin
hatta tamamının demir
ile ilgili aletlerini yapardı.
Yine eskiden keten yetiştirilirmiş.
İpek böceği
beslenirmiş.
Tahta kürek, turşu
varilleri, ekmek yoğurma tekneleri gibi bir çok şey yapılırmış.
Bazıları
Ekincik köyünde hala yapılmaktadır.
Sofralar ının
ana yemeğini lahana ile yapılan yemekler oluşturur. Mısır ekmeği
sofranın vazgeçilmezidir. Bunlardan bazıları ise şunlardır ; lobyo
phali, kakalyani
phali (şralphalay),
tzetzkilyani phali, koraveli phali,
phalis tolma, porçvi, tzurvilyani prasa,
carhala,
şekazmuli,
carhala, prasa, kesmapiya, dzipyay, malahto,
motrevlay, haçapuri (katmeri), mısırdan
yapılan yemekler, hayvan ürünlerinden yapılan yiyecekler … Ekmekler
“ketsi”
denen taştan
oyulmuş bir kabın içinde pişirilirmiş. Hatta düğünlerde düğün sahibi
tüm köylüye un verir gelirken
ketsi
(ekmek) yapıp
getirmelerini söylermiş.
F ındık
ağacından sepet yapılırdı. Dedem
de iyi bir sepet örücüsüydü. Sepet yapmak için özel yetiştirdiği
ağaçları vardı. Eskiden bir çok hayvan beslenir ve bunlardan da bir
çok hayvansal ürün elde edilirdi. Kadınlar yünden çeşitli şeyler
örerlerdi. Bunlar çorap,
kazak, eldiven, belbağı,
(çarbaği
-
ჩარბაღი)
gibi kullanılacak
elbise vs idi. Kış
yaklaşırken
yine sütlü mısır (çkintli-ჭყინტლი)
fırınlanır.
(Bu mısır beyaz mısırdır) Fırında pişirilen bu mısırlar güneşte
kurutulur ve kuruduktan sonra değirmende öğütülür. Bu mısırdan kış
için çorbaluği (tzetzkilay-naletzay
-
წეწკილაი,ნალეწაი)
yani yarma mısır
öğütülür. Ayrıca
hamsi, tavuk eti (bütün bir tavuk), et, yazdan kış için ambarda
kurutulur.
Yine
k ış
için sütlü mısır haşlanır. Buna “amomduğruli simindi” (ამომდუღრული
სიმიდი) denir. Haşlanan
mısırlar güneşte kurutulur. İstenirse haşlandıktan sonra ufalanıp
taneli halde kurutulur. Bu mısırda değirmende öğütülür. Amomduğruli
simindinin unu lahana dolması ve yemeklerinde ayrıca mısır ekmeği
yapımında kullanılır. Ayrıca tanesiz (umartsvalo
lobyo,
უმარცვალო
ლობიო) fasulye
iplere dizilerek ambara asılır.
(ashmuli
lobyo ,
ასხმული
ლობიო) Kışın
ister kavrularak isterse
cevizli fasulye (malahto
-
მალახთო) yemeği
yapımında kullanılır. Bunların dışında yine kış için bir çok şey
kurutulur ve ambara asılır.
K ış
yaklaştığında kış işin odun hazırlığı yapılır. Odunu
hazır
olan köylü komşularını
çağırır
ve imece (nadi-ნადი)
yaparak bir iki günde kışlık
odununu çeker. Bu günde hala Ekincikte imece usulü ile köylüler
birbirlerine yardımlaşmaktadırlar.
Yine sonbahar da
mısır
soyma imecesi (halen devam etmektedir), fındık bahçeden harmana
gelince fındık ayıklama imecesi yapılırmış.(Fındık patozları
çıktıktan sonra fındık imecesi yapılmamaktadır.) Bu imecelerde
patates haşlanır pekmez ile yenilir. Çok çeşitli hikayeler, türküler
ve maniler anlatılır.
İleri ki sayfalarda tespit edebildiğim hikaye, şarkı, bilmece vs
göreceğiz. Gürcüler çok neşeli insanlar oldukları için iş yaparken
de naralar
atarlar. Beş
altı Gürcü bir
araya gelip konuşmaya
başlasa yabancı biri onları uzaktan kavga ediyor zanneder.
Gürcüler, k ışın
çok kar yağdığı için yapılacak işlerin sınırla olması ve önceleri
şehre ulaşmanın güç olması nedeniyle yazdan kış hazırlıklarına
başlarlardı.
Baz ı
aileler baharın girmesiyle yaylalara çıkarlar. Bu eskisi kadar
olmasa da hala devam etmektedir. Bu ailelerde kışa doğru köylere
geri dönerler.
Yaz ın,
kış
için yeşil
fasulye fırınlanır.
Yine biber, patlıcan, vb sebzeler kurutulur. Kış için kiraz, tahnal,
fasulye, patlıcan,
lahana, pazı, pırasa,
dolma biber,
melevcan turşuları
yapılır. Yine kış için elma armut kurusu yapılır. Yaz ayında
toplanan elma, armut, ayva vb meyveler kış için toprağa gömülür
veya ambara
depolanır
ve kışın
arzu edilen zamanda çıkarılarak
yenilir. Yine elma, armut, erik fırınlanır ve hoşaflık olarak kışa
hazırlanır. Zaten her evin bir ambarı (nalya) olur. Ambarlarda
ceviz, fındık, elma, armut, ayva, mısır, fasulye, biber çeşitlerinin
kuruları, patates ve kabak gibi kışlık yiyecekler depolanır. Yine
meyvelerden elmanın, armudun, eriğin pekmezleri yapılır. Köylerde
çökelek, kuruti
(ყურუთი),
denen peynirler yapılır.
Hayvanlar için mısırların dalları “cuğuli”
(ჯუღული)
denen üçgen
şekiller halinde dizilir. Kış için hayvanları yulaf ve ot kurutulur
ve cuğul yapılır veya samanlığa depo edilir. Bunlar köylerde hala
yapılmaktadır. Mısırdan kış için yapılan hazırlıklardan
önceki sayfada bilgi
vermiştik.
K ışın
genellikle Gürcü kadınlar el işi dantel, oya vb şeyleri yaparlar.
Evlerde toplanırlar yazdan hazırladıkları şeyleri yiyerek güzel gün
ve geceler geçirirlerdi. Erkekler ise karatavuk, kuş, tavşan vb.
canlıların avına çıkarlardı.
Yukar ıda
saydığımız şeyler modern hayatın köylere de girmesiyle yavaş yavaş
yok olmaya başladı. Zaten şimdiki insanların eskilere oranla daha
kısa yaşaması sanırım beslendiğimiz ürünlerin hep suni ürenler
olmasındandır.
Gürcüler inatç ıdırlar.
Bir şeyi yapmaya karar verdilerse o konuda inadını kimse kolay kolay
kıramaz. Buna örnek verecek olursak; bir Gürcü kızı, ailesinin
istemediği birine kaçarsa, ailesi onunla konuşmaz. Özellikle anne ve
babası ölene dek konuşmaz. Bunun örnekleri hala günümüzde de vardır.
Ama 1990’dan önce daha çok olurdu bu tür şeyler. Şimdilerde ise
yavaş yavaş azalmaktadır. Bazı tipik Gürcüler vardır ki onlar köyde
herkes bilir. Onlar bir şey anlatsalar konuyu abartarak anlatırlar.
Dindar olmayan Gürcülerde bu genelde vardır. Gürcülerde tarikat vb.
tasavvufi yapılar yoktur. Bunu yaşlılara (Gürcüstan’da herhangi bir
tarikat vb. bir şeye mesubiyetlerini olup olmadığın) ısrarla sormama
rağmen tatmin edici bir cevap alamadım. Dedem’de bir imam olmasına
rağmen dedesinin ve babasının tarikatı hakkında bir bilgi vermedi.
Ama kendesi tarikat ehli bir insandı. Tarikat, cemaat vb. dini
ekolleri Türkiye’de tanıdıklarını tahmin ediyorum. Ama dini
konularda çok hassas olup çoğunlukla dindardırlar. Kadınlar dini
yaşama konusunda
erkeklerden daha hassastırlar.
Gürcüler hocalar ına
yani din adamlarına
çok bağlılıklarıyla
bilinir. Hocalarında
bir kusur görmek istemezler.
Hatta bir hoca sigara içiyorsa onu köyde durdurmazlar. Ekincik
köyünde bu kural hala geçerlidir. Genelde hocalarının
Gürcü olmasını
isterler.
Müderrislere ve Mollalara hep saygı
göstermişlerdir. Bugün bile eski müderrislerin ismini ansanız hepsi
saygıyla onlardan
bahsederler. Günümüzde de din adamlarına
saygıları
devam etmektedir.
Giysi
olarak kad ınlar
libada (yelek) ve zelze (bel) kuşağı takarlarmış. Atkı, ve peştamal
günlük yaşamda devamlı kullanılmaktaymış.
Erkekler ise fes, piraşavani
kaba (yanları
işlemeli pantolon) ve aciska yani çizme giyerlermiş. Köy işleriyle
meşgul olanlar ise yünden yapılan pantolon ve ceket giyerlermiş.
Koyun yününden yapılan bu ceket ve
pantolonlar yağmur
geçirmezmiş.Yünden yapılan bu pantolon ve ceketlerin nasıl
yapıldığını Ahmet ve İhsan ŞAHİN çiftinden öğreniyoruz;
Matkl
saçiçelze da ğinkevden,
gaçeçevden, imidanas ptlas gahtiden. Memre im ptlayeb hertalze
dartevden.
İma murg gaketevden.
Çahrakze dadzahevden. Sapekroze
moksevden. Memre Satelavşi
garunyebden (motolevden). İmidanas şal gaketebden,
çohaşal
(şalçohas)
şeykerevden.
Gürcülerde erkek çocu ğunun
ayrı bir değeri vardır. Erkek çocuğu doğduğunda, çocuğun doğumu
silahlarla kutlanır ve pilam yapılır.
Kız
çocuğu doğarsa evde lapa (papa -
ფაფა)
yapılır.
Bu gelenek hala devam etmektedir. Erkek doğuran kadın çok
değerlidir. Eğer kadın doğum yapmıyorsa (kısırsa) erkekler genelde
ikinci kez evlenirler. Bayramlarda köy meydanında çeşitli oyunlar
oynanır ve güreş yapılırmış. Aşağıda da Gürcülerdeki bazı gelenek ve
göreneklerden bahsettik. Fakat aşağıda okuyacağınız anane ve
geleneklerinde bir çoğu şuan uygulanmamaktadır. Uygulananlarda yakın
bir zamanda sanırım tarihe karışacaktır. En azından kitaplarda olsun
bu adetleri yaşatalım
diye bazılarını yazmayı uygun gördüm.
Önceleri gürcülerde k ız
çocukları sadece Gürcü aileler arasında birbirlerine verilirdi.
Gürcü toplumunun dışına kız verilmesi çok nadirattandı.
Bunu Gürcü toplumunmda
söylenen
şu sözden anlayabiliriz. Emine LOKMACI
teyzemizin ifadesiyle “Gürcülerden kız
almak, cennetten gül koparrmak (gül almak) gibidir”.
Modern hayatın
köylere girmesiyle bu anlayış değişmiştir. Ama
eskisi kadar yaygın
olmasa da kızlar
genelde yine Gürcü
ailelere verilmeye çalışılır.
(Kafkasya’daki
Gürcüler de sülale içi evlilik kesinlikle yapılmaz.
Ama Türkiye deki Gürcülerde bu vardır. Bunun sosyolojik tahlili ayrı
bir inceleme konusudur.)
Ünlü Osmanlı
şairi Nabi’nin şu beytini de okursak Gürcü kızlarının neden kıymetli
olduğunu daha iyi anlarız:
Olmak
istersen e ğer
kim rahat
Gürcü’den gayrıya
etme rağbet
Nabi
(ö. 1712)
Nabi
bu beyitten önceki beyitlerde di ğer
ulusların kızlarıyla evlenenlerin
başlarına
geleceklerden bahseder. En sonunda da yukarıdaki beyti yazar.
Nabi’nin Urfa’lı olduğunu ayrıca hatırlatırız. (Nabi bu gazelini
oğluna evlilik öncesi tavsiyeler olarak yazmıştır.)
Gürcü
k ızları
genellikle yeşil gözlü, beyaz tenli olmaları ile güzeldirler. Ayrıca
çalışkan, yumuşak
huylu olmaları ve Gürcü
sofrasının
farklı olması gibi faktörler Gürcü kızlarıyla evlenmek için belli
başlı sebeplerdir.
Ayrıca
Türk’ler için Gürcülerden
gelin almak bir ayrıcalıktır.
Gürcülerden kız almak Ünye’de hala geçerliliğini koruyan bir
gelenektir. Türk’ler için Gürcü bir geline sahip olmak her zaman bir
ayrıcalıktır.
Biz
gelelim
şimdi Gürcülerde
kız
isteme geleneğine. Genelde gençlerin evlenmesi için büyüklerin
beğendiği bir kızda karar kılınır. Eğer genç bir kız beğenmişse bunu
aile büyüklerinin kabul etmeleri gerekir. Eğer gencin ailesi o kızı
kabul etmiyorsa gencin elinde tek seçenek vardır kızı kaçırmak. Kız
çocuklarında ise durum daha farklıdır. Eğer aile kız çocuğunun
istediği kişiye vermek istemiyorsa kızın tek şansı sevdiğine
kaçmaktır. Bunu göze alan gencin istemediği sonuçlara da katlanması
gerekir.
K ız
konusunda karar verildikten sonra ailenin erkekleri kızı istemeye
giderler. Giderken bazı hediyeler götürülür. Kadınlar istemeye
gitmezler. Genelde köyün önde gelen sevilir kişileri bu iş için
görevlendirilirler. Damat isteme anında orada olmaz. Eğer kız tarafı
tamam derse bir sonraki aşamalara geçilir. (Oğlan ile kız birbirini
eğer aynı köyün çocukları değillerse düğün gününe kadar
göremezlermiş.)
İsteyen aileler nişan yapabilirler. Nişanlarda kız tarafında yemek
verilir. Eğer aile isterse oyunlu ve eğlenceli bir nişan yapılır.
Tatlı vermek her nişan ve düğün için geçerliliğini koruyan bir
adettir. Köy kadınları düğün evinde tatlı açmak için yardıma
gelirler. Eskiden düğü nlerde
“Gürcü Horonu” oynanırmış.
Horon oynanırken
“şuhti bico
sakverdi mogihteba” (Zıpla
oğlan sevgili sana yakışır -
შუხთი
ბიჭო საყვერდი მოგიხთება)
diye tempo tutulurmuş.
K ına
gecesinde, kız tarafı damada damatlık elbise götürür. O gecede erkek
tarafında çok çeşitli şaka oyunları oynanır. Yaşanmış bir kına
gecesinden bir anıyı burada anlatalım ;
K ına
gecesi damadın elbiselerini getiren kız tarafından gelen heyet kış
olması hasebiyle yatarlar. Saat 10 civarı onların yattıkları eve
ileri gelen yaşlılar ellerinde sopalarla girerler ve siz buraya
yatmaya mı geldiniz oynamaya mı diyerek odadaki herkesi dayak atarak
dışarı çıkarırlar ve bu arada dayaktan kaçabilen kurtulmuştur. Daha
sonra uygun bir ortamda mahkeme kurulur ve heyet yatanları tek tek
yargılar. Ve idam verilenler bir iple ayaklarından tavana asılır ve
yere bırakılır.
Daha
sonra bir ihtiyar gelir ve öküzüm kayboldu bulam ıyorum
der. Birisi bir adam getirir ve senin öküzü kesmişler der. Adam
ortaya yatırılır. İhtiyar ne yapalım o zaman der ve et satışı
başlar. Satış için biri geçer ve oradakilere sorar sen kaç kilo et
istiyorsun. O adam cevap vereceği sırada dudakları tutulur ve
konuşması saçma sapan olur. Bunun ne dediği anlaşılmıyor derler ve
basın buna sopayı…
Bunlar gibi çe şitli
şakaya dayalı oyunlar oynanır. Ertesi güne yani düğün gününe
insanlar büyük bir enerjiyle başlarlar.
Erkek
taraf ı
kızı almaya bir alayla gelir. Kızın yakın bir akrabası kapının
önünde durur ve bir hediye ister. Hediye alındıktan sonra içeri
erkek tarafının girmesine izin verilir. Kız ve oğlan tarafından
“dade” (დადე)
denilen gelin ve damadın
yakınlarından hanımlar
gelinin odasına
girerler. Gelinin duvağını (peçe) açmak için gelinin abisi veya
yakın akrabalarından bir erkek (bekar olan tercih edilir) gelir.
Onun eline bir kama verilerek ortaya da bir boş kazan konulur.
Peçeyi açacak olan kişi neyiniz varsa getirin der. Oğlan tarafı
hazırladığı tepsiyi gönderir. Gönderilen şeyler beğenilmezse yenisi
istenir. Eğer peçeyi açacak olan getirilen şeyleri beğenmezse bıçağı
kazanın ortasına saplar ve odadan çıkar. Bu sefer durumu yatıştırmak
dadelere düşer. Dadeler ufak bir pazarlıktan sonra peçeyi açarlar.
Daha sonra damat kızı alır ve kız evinden ayrılırlar. Kızın abisi
gelin evden çıkarken evin kapısına iki ucu birbirine gelecek şekilde
bıçak saplar. Bu kız çıktığı eve bir daha
dönmesin diyedir. Erkek
tarafında
gelinin peçesini damat açar ve o çevrede bulanan bir bekar kızın
üzerine atar.
Gelin erkek evine geldiğinde
gelinin kucağına bir erkek çocuğu oturtulur, çocuğu erkek olsun
diye.
Yine
o ğlan
tarafına gelindiğinde
Gürcü horonu oynanır.
Silah atmak zaten hiç eksik olmayan bir adettir. Gelin tarafından
gelen misafirlere yemek verilir. Sıra pilavı yemeye gelince herkes
kaşığın bırakır ve “sofra tutmak” denilen
adet uygulanır.
Kız tarafı erkek
tarafının
önde gelen kişisinden tavuk, meyve vb. şeyler ister. Bu istekte
yerine gelince herkes silah atar evin tavanı delik deşik edilir.
Yine çeşitli
şaka oyunları oynanır. (Buraya
kadar anlatılanlar
30 yıl ve öncesine ait adetlerdir. Artık bu adetler
hemen hemen hiç
uygulanmamaktadır)
40 y ıl
önce kız tarafından 50-80 kişilik bir grup damat tarafına gelirdi. O
gece damat tarafında çeşitli şaka oyunlarıyla sabahlarlardı.
Sabahleyin damat dadenin atını yedi adım evden uzaklaştırır ve eve
kaçardı.
Bu artık gidin
anlamına
gelmektedir. Bunun üzerine kız tarafı evine döner.
Günümüzde ise gelin, damat evine geldi mi eline ekmek ve Kur’an
verilir. Gelin bu ikisiyle damat evine girer. Yine daha eski dü ğünlerde
kızın eline bir tas su verilir suyu döke döke gider. Su gibi işleri
ileri aksın diye. Attan inerken ayağı koyun postuna bastırılır,
koyun gibi yumuşak huylu olsun diye. Artık düğünler günümüz klasik
düğünleri gibi yapılmaktadır.
Eski
dü ğünlerde
mutlaka bir çorba bulunur. Yine gürcü kavurması, pilav, ayran,
gürcüce (cevizli tavuk), komposto bulunur. Tatlı ayrı bir çeşit
olarak verilir. Eski düğünlerde tatlı olarak mutlaka “hasuta”
denilen muhallebi yapılırmış. Kesmaçorba (kesmapiya-ქესმაფია)
(Süt ve kesilmiş
makarnadan yapılır) mutlaka yapılırmış.
Düğün
bittikten bir hafta sonra erkek tarafı gelinin annesini davet eder.
Bu davete “anakavmu”
(ანაყავმუ)denir.
Kızın
annesi, kızına çeşitli hediyeler götürür.
1
hafta sonrada (yani dü ğünden
15 gün sonra) damat kız tarafına davet edilir. Bu davete “nepes dapadicva”
(nepes dapaycva-ნეფეს
დაპაიჭვა) denir.
Bu davette damat yumurta yemeye davet edilir. Bu davette de kız
tarafı damada çeşitli şakalar yapar.
40 y ıl
önce ise şu adette uygulanmaktaydı. Düğünden 40 gün sonra kız
tarafından erkeklerden oluşan bir heyet oğlan tarafına gelir.
Gelirken damada “dzilğvidzili” (ძილღვიძილი),
haşlanmış
tavuk getirirler. Bu hediyelere “sasadilo”
(სასადილო)
denirdi. O gece orada kalan heyet kızı
(gelini) iki haftalığına annesinin evine götürür. 15 gün sonrada
damat, kız evine davet edilir. Damat kızı alır ve evine getirir.
Ekincik köyünde askere
göndermeler hala eğlenceli
yapılmaktadır. Bu eğlencelerde çeşitli oyunlar oynanır. Bunlarda
birini buraya alırsak oyunun adı Gatzetzka
(გაწეწკა)
veya yeni gençlerin ifadesiyle pisi pisi.
Oyunu
oynayanlar yuvarlak oluşturacak
şekilde (bacak ve ayakların konumu ters v şeklinde) oturur ve sıkıca
kenetlenirler. Ortaya bir ebe geçer. Eller bacakların altında olur
ve bir havlu (ucu bağlanarak topuz haline getirilmiş) elden ele
bacakların altında gezdirilir. Ebe olan bacakların arasından o
havluyu almaya (bulmaya) çalışır. Tabi bu arada herkes sallanmakta
ve pisi pisi demekte ve çeşitli şekillerde bağırmaktadırlar.
Havluyu, uygun konumu bulan, ebenin sırtına hızlıca vurur ve tekrar
alta verir ve havlu gezdirilir. Havluyu ebe kimin altında yakalarsa
o kişi ebe olur ve ortaya geçer. Bunun gibi çeşitli oyunlar vardır.
Bunları ayrı bir başlık altında yazacağız.
Gürcülerde bir aileden
ölü çıktı
mı
o evde üç gün yas tutulur. Cenaze evine komşular üç gün boyunca
yemek getirirler. Cenazeye gelenleri köylüler evlerinde ağırlarlar.
Cenazelerde kadınlar genelde ağıt yakarlar. Yaşlılar Gürcüce ağıt
yakarak ağlarlar. Hala cenazeler de Gürcüce ağıt yakılmaktadır.
Cenaze evden çıktıktan ve defin işlemi bittikten sonra ölünün
eşyaları dağıtılır. Yakın çevresine isterlerse hatıra olarak bazı
eşyaları verilir. Cenaze evi, ölünün 7. 52. günlerinde mevlid
okutur. Bu mevlidlerde de gelen misafirlerle yemek ve tatlı ikram
edilir. Ölünün öldüğü odaya 1 bardak su konulur. Bu su (şerbeti) 40
gün boyunca odadan alınmaz.
Eve
bir kelebek girerse veya üzerinize bir kelebek konsa o evden ç ıkan
ölünün sizden fatiha istediği ve ruhunun eve geldiğine inanılır. Eve
kelebeğin gelmesi eve melek geldiğinin işareti olarak da algılanır.
Sabah namazıdan
sonra evin kapısı açılır eve melek girsin diye.
Yaşı
gelen çocuk yürüyemiyorsa çocuğun iki ayağı
iple birbirine bağlanır.
Cuma günü camiden ilk çıkana
kestirilir. Yeni doğan çocuğun göbek bağı cami tarafın atılır ki
çocuk alim olsun diye. Yine
ileriki sayfalarda
göreceğiniz
Gürcüce dualar
bazı
hastalıklar için okunur. Cuma günü lahana dikilirse acı olacağına
inanılır.
Gelincik (Tamardodopalay) denilen sevimli hayvana Gürcüler tavuklar ını
boğmasın diye çeşitli şeyler adarlar. Kraliçe Tamara gibi güzel
olduğunu, Kraliçeyi ona vereceklerini, tavuklarına dokunmamalarını
isterler. Eğer gelincik kümese dadandıysa sabah erkenden kümese
gelir ve Tamardodapalaya (Gelinciğe) köylülerin ifadesiyle söylersek
“şuperyona” yani ona güzel şeyler vaad ederler. Kraliçe Tamara
zamanında da Kraliçeyi adamışlar ve gelincik güzel ve sevimli olduğu
için ondan sonra gelinciğin adı Tamardodopalay olarak kalmış. (Osman
ILIK amcanın civcivlerini gelincik boğmuştu ve o zaman yukarıdaki
Tamardodopalay ile ilgili şeyleri Adem KABARAK ile bana anlattılar.
Haziran 2004)
Yeni y ıl
(ahali
tzelitzadi-ახალი
წელიწადი)
Zemherinin 13. günü başlar.
Yeni yıla girildiğinde şafak sökmeden bazı gençler kapı kapı
gezer fındık, ceviz ve bazı hediyeler alırlar. Ay tutulması
olduğunda Müslüman ülkelerin, güneş tutulması olduğunda Müslüman
olmayan ülkelerin başlarına felaketler geleceğine inanırlar.
Yine ay tutulduğunda silah atılır. Yeni ay durduğunda turşu
konulmaz. 9 ncu ayın 9 unda turşu konulursa turşunun eridiğine
inanılır. Eylül’ün 9 unda turşu konulmaz.
Domuzların
çoğalması o bölgede savaşın başlayacağının alameti olarlak
algınır.
Nisan ın
(Aprili-აპრილი)
ilk Pazartesi günü (Orşapati-ორღაფათი)
Gargnobay (გარგნობაი)
başlar.
1 nci, 2 nci ve 3 ncü gün eve hiçbir şey getirilmez. Bu güne Acareli
Gürcüler Bettam (ბეტტამი)
adını
verir. Eve 1 nci gün odun vb bir şey getirilirse o yıl eve yılan
gelirmiş. 2 nci gün yeşillik getirilirse eve sülük vb canlılar
gelirmiş. 3 ncü gün un elenirse o yıl çok sinek olurmuş. (Rumi
takvime göre bu günler sayılır.) |