Şah Ali Hüsameddin [ K. S. ]
Şah Ali Hüsameddin (K.s.) , Osman Sîraceddîn (K.s.) 'nin torunu olarak 1857 yılında Tavîle'de doğmuştur ve 1938 yılında dünyasını değiştirmiştir. Tavile'de medfundur. *
O da babası ve dedesi gibi Hüseynîdir. Soyu şu şeceresi ile iki cihan serveri Hz.Muhammed
(S.A.V.)’a ulaşmaktadır : Şeyh Muhammed Ali Hüsameddin bin Muhammed Bahaaddin
bin Osman bin Halid, bin Abdullah, bin Seyyid Muhammed, bin Seyyid Derviş, bin
Seyyid Müşref, bin Seyyid Cum'a, bin Seyyid Zahir (ki bu zat Na'im cenneti iIe
müjdelenenlerdendir), şehidlerin Efendisi Hazreti Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib
(R.A.).
Osman Sirâceddîn-i Tavîlî (K.s.) kanalıyla süren Hâlidiyye Kolu, oğlu Muhammed Bahâeddîn (K.s.) 'den sonra Şeyh Ahmed Nureddin(ks).ve bu dönemde postunda torunlarından olan Şeyh Muhammed Ali Hüsami Sani ile devam etmektedir. Bu silsilenin ülkemizde neşv ü nemâ bulmasına vesile olan Muhammed Said Seyfeddin (K.s.) Muhammed Kadri Hazin (K.s.) ve Alâeddin Fersafi (K.s.) de emaneti O'ndan devralmıştır. **
Menkıbeleri :
Seyyid Muhammed Kadrî (K.s.)
anlatıyor:
"Bir sabah namazını Şahımız Hz. Ali Hüsameddin'in arkasında kılıyorduk. Hz.
Şah'ın baba ve anneden Seyyid olduğu hakikatını mânen gördüm. Namazdan sonra
sohbete müsaade eden Şah'a arzettim:
"- Şimdiye kadar Hz. Şahın yalnız anne cihetinden seyyid olduğu söylenmekte idi. Lütuflarınızla Hz. Şah'ın peder cihetinden de seyyid olduğunu gördüm."
- "Evet, elhamdülillah öyledir. Seyyidlik, ecdâdımız Seyyid Battal Gazi'den geliyor. Açıklar ve iddia edersem, çok yanlış kişiler de seyyidlik davasında bulunacaktır. En doğrusu, Allah yanındaki seyyidlik makbuldür." buyurdu." (Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin, İhsan Yolu(Gönül Sultanları ve Hak Sohbetleri adlı kitap içinde), Çeviri: Çelebi Süleyman Kaya, Ankara,1996, s.26.)
Yine Şeyh-i Meczûb anlatıyor:
"Melekûtta Hz. Resul (a.s), Şahım Muhammed Ali Hüsameddin'e (K.s.) buyurdu ki;
"Sen ve senden salavat isteyenler vitr namazından sonra binlerce Sallallâhu
ale'n Nebiyyi ve âlihî salavât-ı şerifesini okusunlar." Birkaç gün sonra yine
sohbetlerini müşahede etiim. Hz. Şah Hüsameddin taliplerin bu zamanda başka
meşguliyetleri de olduğundan, bu salavat miktarının azaltılmasını recâ etti. Hz.
Resul (a.s) buyurdular ki ;100 kere okusunlar, 1000 kere okumuş gibi kabul
ederim."(Şeyh-i Meczûb 108-109)
Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin (1289-1331) (K.s.), Muhtasaru's -
Sülûk ve'l ihsan fî Beyâni'l-Vüsûl ilâ Meliki'l-Mülük ve Tarikatu'l-Hâcegân adlı
eserinde anlatılıyor:
"Şahım Şah Muhammed Ali Hüsâmeddin, zehirli engerek yılanının soktuğu bir kişiye
nazar ederek derhal zehir acısı ve şişkinliğini yok etmiş ve hasta ömür boyunca
yarasından acı çekmemiştir. Hâlbuki, bu cins zehirli yılanların soktukları
nadiren iyileşse bile her sene nükseder." (Şeyh-i Meczûb Muhammed
Saîd Seyfüddin, İhsan Yolu(Gönül Sultanları ve Hak Sohbetleri adlı kitap
içinde), Çeviri: Çelebi Süleyman Kaya, Ankara,1996, s.10.)
Bir Tavsiyesi:
"Taliplere müslümanlara layık olmayan işlerden sakınmalarını ve şer'i emirleri
bildirmelerini ve iyilikle nasihat etmelerini tavsiye ederiz."(Şeyh-i
Meczûb.22)
İrşâdı:
"Hüsâmü'l-Hakki ve'd-Dîn" unvanıyla anılan Şah Ali Hüsameddin (K.s.) Hazretleri,
devrinin kutb-u zamanıydı. Alemin kalbinde mutasarrıf idi. Âlî kuvvet ve cezbesi
uzak yerlerden de cezbeder, uzak ve yakını bir ederdi. Onu anlatan bir Farsça
beyit şöyledir:
" Hüsâmü'd-Dîn emânâ hâifîn, kutb-i yakîn est,
Kef-i feyyâz-i ihsân est çi mevc-i bahr-i ummân est."
(Korkanların güvendiği ve yakîn kutub Hüsameddin'dir,
Feyz dağıtan bir eldir, Umman denizin dalgaları gibi...) (sayfa
26)"
Halifelerine İmam-ı Rabbani (K.s.) 'nin Rabbânî Hatme adıyla anılan hatmesini ve
Hâcegân Hatmesi 'ni verirdi.(sayfa 116-117)
Unvanları:
Silsilenâmede Şah Ali Hüsameddin (K.s.) şu unvanlarla anılır:
eş-Şah Muhammed Ali el-Mulakkab bi-Hüsâmi'l-Hakki ve'd-Din (Kuddise
sirrahu'l Metîn.)
El- Mütehalliki bi-ahlâki'l -Mustafaviyye ve'l mütehalli'-i bi-hil'ati'l-velayeti'l-Osmaniyye
ve'l-Bahâiyye.
Sâhibü'l-ahlâki'l-mardiyye ve'n-nefsi'l-kudsiyye,
Sâhibü'l-füyûzâti'l-üveysiyye ve'l-himmeti'l-Geylâniyye,
Sultânü'l-evliyâ,
Merkezü'l-fukarâ ve'l-ulemâ,
İmâmü'l-vasılîn,
Halîfetü Seyyidi'l - Enbiya,
Şeyhü'l-enâm ve melceü'l-İslam,
Muhyi's-sünneti ve't-tarîkati ve'l hakîkati ve'd-dîn,
Şeyhinâ ve vesîlatinâ ilallâhi'l-Meliki'l-Mübîn,
(Abdullah Fârûkî el-Müceddidî, "Silsile-i Sâdât", İslâm'da
Zikir ve Râbıta. FİAV Yayınları, Ankara, 1997. s.245.)
Seyyid Muhammed Kadrî Hazîn'in Dîvân-ı İrfân Hayret-i Hayrân adlı dîvânında
yer alan bir şiirin tercümesi şöyledir:
"Şâhım (Muhammed Ali) Hüsamüddin azim bir bedirdir.
Kudsi kuvveti çürümüş kemikleri diriltir.
Hoşlukla gönülleri parlatan çok
şafaklı Şah Alî , Sübhan ile mesttir.
Evet, Mutlak Nûr'un mazharı Şâh Alî , Hak sohbetinin mestidir.
Âsaf'ın vezirler arasında belirdiği gibi, üstün cevherli Şah Ali şüphesiz
Hz. Muhammed'in (s.a.v) , Süleyman
Peygamber Efendimiz (s.a.v) sultanlığında seçilmiş Âsaf'ıdır.
Pür-nûr ve sırlı gavsimiz, yüzlerce Rüstem'den heybetlidir.
Gönlümüzü kristal inci yapan Şâh-ı
Buhâra Ali.
Şuâsı arş-ı azîme giden, kalbimizi câma rehîn eden o şâhı nasıl vasfedeyim?İmâmı
Rabbâni Ali..
Medih ve evsâfın ne kadar söylense de tükenmez.
Fikir ve şuurum yok oldu gitti de ,
sen her zaman şahsın yâ Ali.
O güzel boyunun vâsıfıyım. Daima gözlerimde dergahında ruhuna pervendeyim,
Hazret-i Mevlana Ali.
Mübarek Ruhu, siyah kalplere saykal , can eltâfına cevherdir, Şah-ı Osmâni
Alî...
Gönüllere nimet, inatlara hikmet , çok şevketli sultan... Kalplerin kâşifi Alî."
(Şeyh-i Meczûb
sayfa 181-183)
Tesirleri:
Hâlidiyye'nin Osman Sirâceddîn-i Tavilî (K.s.) kanalıyla süren bu kolu, bir
yandan Irak'ta sürmekle birlikte, diğer yandan Muhammed Said Seyfeddin (K.s.)
Muhammed Kadri Hazin (K.s.) ve Alâeddin Fersafi (K.s.) kanalıyla da
Türkiye'de sürmüştür.
(*)Bir çok evliyanın yer aldığı en geniş kaynak durumundaki Evliyalar Ansiklopedisi'nde Şah Ali Hüsameddin (K.s.) ayrı bir bölüm olarak yer almamakta, ancak bir yerde Şeyh Muhammed Ali Tavili şeklinde künyesi geçmektedir.(Evliyalar Ansiklopedisi-IX, s.97.)
(**)Burada TDV İslam Ansiklopedisi'ndeki (DİA) eksikliğe
dikkat çekmek istiyoruz. Hâlidiyye'nin bu kolu sadece Irak'ta değil, ülkemizde
de neşv ü nemâ bulmuştur. Bu eksikliğin, şimdiye kadar , bu kol hakkında yeterli
ilmi araştırmaların yeterince yapılamamış olmasından kaynaklandığını biliyoruz.
Bu kaynak eksikliği bilgi eksikliğine de yol açmaktadır.)