|
Ana Sayfa |
|
(Bu sayfada Basın
Bültenleri ve basında Birlik hakkında çıkan bazı haberlere yer verilir, görsel
malzeme bulundurulur, irtibat adresleri ve telefonlar verilir. Bunları aslında
ayrı sayfalarda tutmak ve buradan link vermek gerekli…)
Tarihi Kentler Birliği Basın Merkezi
Konu: CUMHURBAŞKANI SEZER ZİYARET EDİLDİ
Konu: BİRLİK MECLİSİ 2. TOPLANTISI YAPILDI
Basında
Tarihi Kentler Birliği
Yayın: Cumhuriyet, Özcan Özgür
TARİHİ ŞEHİRLER BİRLİĞİ KURULDU
Yayın: Cumhuriyet, Oktay Ekinci
MUĞLA ‘ARASTA’SIYLA YAŞAYACAK...
Yayın: Cumhuriyet, Oktay Ekinci
Yayın: Cumhuriyet, Oktay Ekinci
Belediyeler, kentsel-kültürel mirası koruma projelerini anlattılar ve
sergilediler
Tarihi Kentler Birliği Encümeni, Başkan Erdoğan Bilenser
başkanlığında,Birlik Başkan Yardımcısı, Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanı
Sn. Dr. Bekir Kumbul, Birlik Encümen Üyeleri Edirne Belediye Başkanı Sn. Cengiz
Varnatopu, Kars Belediye Başkanı Sn. Naif Alibeyoğlu, Şanlıurfa Belediye
Başkanı Sn. Ahmet Bahçıvan, Talas Belediye Başkanı Sn. Orhan Say ; 27.03. 2001
tarihinde Cumhurbaşkanı’mızı ziyaret etti .ÇEKÜL Vakfı Başkanı Sn.Prof. Dr.
Metin Sözen ve İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdür yardımcısı Sn.
Kayhan Kavas ziyarete katıldılar. Son derece olumlu bir havada geçen ziyarette
Sayın Cumhurbaşkanı’mıza Tarihi Kentler
Birliği tanıtıldı ve amaçları açıklandı. Birliğin amaçlarını
gerçekleştirebilmesi için destekleri istendi. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer de,
Birliğin Türkiye için çok önemli adım olduğunu, çünkü, ülkemizin dünyadaki en
güçlü ve önemli yönünün, tarihsel zenginliği olduğunu söyledi.
Tarihi Kentler
Birliği’nin ilk Birlik Meclisi 20 Kasım 2000 tarihinde toplanmıştı. Tüzük gereği
yılda iki kez toplanması ve birliğin genel stratejisini saptaması gereken
meclis, 5 Mayıs 2001 tarihinde ikinci kez Bursa’da Tarihi Tayyare Kültür
Merkezi’nde toplandı.
Birlik Başkanımız
Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Erdoğan Bilenser’in açılış
konuşmasıyla başlayan Birlik Meclisi Toplantısı’nda, süresi dolan Birlik
Encümeni için yeni seçim yapıldı. Oy birliği ile eski üyelerin görevlerine
devamları kararlaştırıldı.
Birlik Encümeni
Başkanlığı’na, Tarihi Kentler Birliği Başkanımız Bursa Büyükşehir Belediye
Başkanı Sn. Erdoğan Bilenser, Başkan Yardımcısı Antalya Büyükşehir Belediye
Başkanı Sn. Dr. Bekir Kumbul, Birlik üyelikleri Edirne Belediye Başkanı Sn.
Cengiz Varnatopu, Kars Belediye Başkanı Sn. Naif Alibeyoğlu, Şanlıurfa Belediye
Başkanı Sn. Ahmet Bahçıvan ve Talas Belediye Başkanı Sn. Orhan Say tekrar
seçildiler. Saymanlığa Sn. Cavit Çalı, sekreterliğe ise Sn. Saniye Öz
getirildi.
Avrupa Tarihi
Kentler Birliği’ne üyelik çalışmalarının son durumu gözden geçirildi. Birliğe
katılım başvurularının yoğunlaşması üzerine, Birliğe kabul edilecek
belediyelerde aranacak özellikler ‘Tarihi Kentler Birliği Üyelik Kriterleri’
adı altında belirlenip kabul edildi. Yine tüzük gereği olan birlik kadrolarının
ihdası ve görevlendirilmeleriyle üyelik için başvuruda bulunan; Birecik,
Ağırnas, Datça, Karapınar, Odunpazarı, Tepebaşı, Söğüt, Harran, Konya, Kuşadası
ve Kuyucak Belediyelerinin Birliğe
kabulü kararı alındı. 24 Mayıs’ta Antalya’da yapılacak Kolokyum için yapılan
tüm çalışmalar gözden geçirildi. Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sn. Dr.
Bekir Kumbul tarafından Birlik Meclisi’ne yapılan açıklamalar dinlendi. Sonunda
Sn. Kumbul Kolokyum’a katılma çağrısı yaptı.
Tarihi Kentler
Birliği’nin 2. Birlik Meclisi Toplantısı Mayıs 2001 Bildirgesi’yle sona erdi.
Avrupa Konseyi’nin 50. kuruluş yılı ve Ortak Miras Kampanyası’nın 25. yılında kurulan Avrupa Tarihi Şehirler Birliği’ne Türkiye de dahil edildi. Türkiye’nin birliğe kabul edilmesinin ardından, Bursa’da 70 belediye başkanının katıldığı toplantıda, Avrupa Tarihi Şehirler Birliği Tüzüğü kabul edilerek Türkiye Tarihi Şehirler Birliği kuruldu. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın da onayladığı kuruluş, Avrupa Konseyi’ne bildirildi.
Türkiye Tarihi Şehirler Birliği’nin yürütme ve yönetim organları altı ay sonra belirlenecek. İçişleri, Dışişleri ve Kültür Bakanlıkları işbirliğiyle başlatılan kuruluşun sekretaryasını Bursa Büyükşehir Belediyesi üstlendi. Belediyeler Birliği’ne benzetilen kuruluşta, ilk etapta 70 kente yer verildi. Toplantı hakkında bilgi veren Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, ‘Türkiye’nin, Avrupa Tarihi Şehirler Birliği’nde yer alması isteği önce kabul edilmemişti. Avrupa Birliği’ne adaylık sürecinin başlamasıyla birlikte yer almamız kabul edildi. Ancak ülkemizin bu birlikte yer alabilmesi için Türkiye Tarihi Şehirler Birliği’nin kurulmuş olması gerekiyordu. Bursa’da bunu gerçekleştirdik. Kuruluş İçişleri Bakanlığı’nca da onaylandı’ dedi.
Yaklaşık 7 yıldır
İstanbul’da ve Anadolu’nun tarihsel kentlerinde ‘uygarlıkların izinde’ yürüyerek mesleki eğitimlerini kültür ve
koruma projeleriyle zenginleştiren ‘Galata
Grubu’, geçen yaz aylarındaki çalışmalarından birini de Muğla kent merkezindeki ‘Arasta’ bölgesinde gerçekleştirdi...
İlk
buluşmalarında (1993’te) İstanbul’un ‘Galata’
semtini belgeleyerek yola çıktıkları için bu ismi kullanan ve ‘mimarlık-şehircilik öğrencilerinin
Türkiye’nin birikimlerini tanıyarak ve onları
sahiplenerek mimar ve plancı olmalarını’ hedefleyen Galata Grubu, bu
çalışmalarını, Mimarlar Odası’nda ve
İstanbul Büyükkent Şubesi’nin destek
ve organizasyonuyla sürdürüyor.
Zamanla değişik
üniversiteler tarafından ‘staj’
olarak da kabul edilmeye başlanan bu coşkulu yürüyüşte, 7 yıl içinde ‘500’e yakın’ öğrenci Anadolu’nun
tarih, kültür ve doğa değerlerini ‘kucaklayarak’
yetişti, birçoğu da okullarından mezun olup ‘bu bilinç içinde’ mesleğe atıldılar...
Yine bu 7 yıl
içinde İstanbul,Muğla,İzmit, Çanakkale,
Amasya, Kayseri, Kayaköyü, Milas... gibi merkezlerde, bir kısmı uygulamaya
da dönüşen ve o kentlerin belediyeleri, sivil kurumları ya da valiliklerin ev
sahipliğiyle üretilen kültür ve koruma projelerinde, fikirlerini ‘özgürce’ geliştirdiler.
Sıra ‘kentine hizmet’te...
İşte bu grubun
ilk üyelerinden olan Meral Oğuz,
mezun olup ‘mimar’ diplomasını
alınca memleketi olan Muğla’da aynı
coşkuyu ‘kentine hizmete’
dönüştürmeye karar verdi.
Belediye Başkanı
Dr. Osman Gürün’ün de SİT alanında ‘kalıcı koruma projelerine’ öncelik
verilmesi yönündeki programı bu kararla örtüşünce, Meral artık Galata Grubu’nun
Muğla’daki ‘ev sahipliği’ görevini
de bir belediye temsilcisi olarak üstleniverdi.
Önceki yıllarda Sabunhane Meydanı ve çevresinde
başlanılan çalışmalar, belediyenin ‘kültür
evi’ olarak kullanacağı ‘Şerefli Konağı’ ile ‘SİT Alanı Koruma Merkezi’ yapacağı ‘Özbekler Evi’nin restorasyonlarıyla
sürdürüldü. Geçen yaz aylarında da yine belediyenin ‘Muğla kent kültürünü yaşatma’ programında çok önemli yeri bulunan ‘Arasta’ üzerinde yoğunlaşıldı...
Muğla’daki bu
olumlu gelişmelerin yine Muğla için bir ‘şans’
denilebilecek ‘paralel çalışmaları’ ise Dokuz Eylül Üniversitesi’nde (DEÜ) sürdürülüyor. Yaklaşık 20
yıldır, ‘kentsel ölçekte koruma’
uygulamasına Türkiye’ye örnek olacak şekilde yön veren ‘Koruma Planı’, 1979’daki
ilk SİT sınırı belirlemelerinden bu yana gelişen yeni koruma ilkeleri
doğrultusunda DEÜ Mimarlık Fakültesi’nden mimar ve şehirciler tarafından
yeniden düzenlendi.
Tescilli kültür
varlığı yapı sayısının 170’lerden 400’e çıktığı ve bunların oluşturduğu kentsel
kimliğin yeni yapılaşmada da ‘dokusal
karakter gözetilerek’ sürdürülmesi yönünde imar koşullarının ‘her parsel için ayrı ayrı’
belirlendiği bu yeni planda, ‘Arasta’ bölgesi
de ayrıca ‘özel proje alanı’ olarak
yer alıyor.
İlk çalışmalarına
Doç. Dr. Ülker Seymen’in
önderliğiyle başlanan, ilerleyen aşamalarının ise Prof. Dr. Tayfun Taner yönetiminde Yar. Doç. Dr. Özlem Ünal, Doç.Dr. Hülya Koç, Ar. Gör. İpek Özbek Sönmez gibi duyarlı
uzmanlarla kotarılan Muğla Koruma Planı’ndaki ‘SİT’in kentsel yaşamın odağı olarak varlığını ve sosyal canlılığını
sürdürmesi’ hedefi de yine Arasta projesine bu konuda en önemli sorumluluğu
ve ‘misyonu’ yüklüyor...
Belediye’nin ve
plancıların Arasta konusundaki bu ‘ortak
özlemlerini’ Muğlalıların da katılımıyla bir an önce yaşama geçirmek için
ise 24 Şubat 2001 Cumartesi günü düzenlenen ‘sempozyum’ unutulmaz bir tarihsel toplantı oldu.
Galata Grubu’nun yaz çalışmaları sergisini de gezerek bu
geleneksel ticaret alanının ne denli özgün ve mutlaka yaşatılması gereken bir ‘Muğla zenginliği’ olduğunu bir kez
daha gören katılımcılar ve konuşmacılar, şu ana fikirde birleştiler: ‘Muğla sadece evleriyle korunamaz. Kentin
insancıl ve uygar yaşamını da kültürel dokuyla birlikte geleceğe taşımanın
vazgeçilmez koşulu, Arasta’nın en canlı ve en çekici merkez olarak tarihsel
katkılarının sürdürülmesidir...’
Şimdi Muğla’da
herkes ve hepimiz, bu yaşamsal kararın altında imzası bulunan ve ‘Arasta’yı yaşatmak namus borcumuzdur’ diyen
yerel ve merkezi yönetim temsilcilerinin ‘sözlerini’
tutmalarını bekliyoruz.
Sempozyumun görevleri...
Başta Vali Lütfi Yiğenoğlu, sempozyumda verdiği; ‘Proje maliyetinin yarısı özel idareden
karşılanacak’ müjdesini uygulamaya dönüştürecek.
Belediye Başkanı Osman Gürün, yine valinin altını
çizdiği ‘diğer yarısı’ için tüm
olanaklarını seferber edecek.
Muğla’da kentsel
koruma sürecini ta 1970’lerde başlatan Erman
Şahin, Muğlalılar’ın kentlerine olan sevgi duygularını projeye de taşımayı
sürdürecek...
İçişleri
Bakanlığı’ndan Kayhan Kavas, bakanlığının
son dönemlerindeki ‘tarihsel mirasa yardım’ programına Arasta’yı da
önerecek...
Galata Grubu, güzel çalışmalarını ‘Meral Ablaları’ ile birlikte sonuçlandıracaklar. DEÜ’den dostlarımız da bu çalışmalara
bilimsel desteklerini sürdürecekler...
Sempozyumdaki
konuşmalarıyla herkesi işte bu coşkuda birleştiren Metin Sözen de görevini ihmal edenlerin peşini bırakmayacak, ‘tavsatanları’ uyaracak...
Kutluyoruz ve ‘izliyoruz’.
(Yukarı)
Söylenceye göre İskender’in generallerinden biri
olan Selevkos, bugünkü Hatay ilimizin bulunduğu yörede kurmak istediği yeni
devletin ‘başkenti’ için en uygun yeri ararken, İopolis’e giderek oradaki Jüpiter
Tapınağı’nda bir kurban keser...
O sırada gökyüzünden süzülen bir kartalın
kurbandan aldığı parçayı götürüp koyduğu yerde de şimdiki Antakya’nın ilk
tarihsel çekirdeği kurulur... Yani, Silpus Dağı (Habib Neccar Dağı) ile Orontes
Irmağı (Asi Nehri) arasına... Kentin adının ise Selevkos’un babası olan Antiokos’un
anısını yaşatmak üzere ‘Antiokheia’ (Antioche) olmasına karar verilir... Bu ad
tarih boyunca hiç değişmez ve günümüzde de ‘Antakya’ olarak aynu efsaneyi 3.
binyıla da taşıyor...
Tarihini ‘sellerle’ yaşadı...
Daha İ.S. 1. yüzyıldayken bile dünyanın üç büyük
kenti olan İskenderiye, Roma ve Bizans’la yarışmaya başlayan, antik çağda
nüfusu 500 bine ulaşmış ender kentlerden biri olan ve Roma, Bizans, Arap ve
Osmanlı uygarlıklarının en görkemli anıtsal ve kültürel değerleriyle eşsiz bir
mimari ve kent dokusunu ‘insanlığa armağan eden’ Antakya’nın, ismiyle birlikte
değişmeyen bir tarihsel özelliği de hemen her çağda yaşadığı ‘su’ baskınları...
Habib Neccar Dağı’nın dik yamaçlarının eteklerinde
ve Asi Nehri’nin kıyılarında oluşmuş kentin bu topoğrafik yapısı, yine Asi
Nehri’nin mevsim yağışlarındaki kabarması ve aynı yamaçlardan nehre doğru adeta
küçük ırmaklar oluşturarak inen sularla birlikte, sel olayını Antakya’nın ‘tarihsel
yazgısı’ haline getirmiş...
Ne var ki Antakya, tarih içindeki zengin
deneyimlerini kendine özgü kent dokusuna da yansıtması sonucunda, geleneksel
yapı ve kent dokusunda bu ‘doğa olayına’ karşı da önlemler almış... ‘Selin
felakete dönüşmesini engelleyecek’ çözümleri mimarlık ve şehircilik kültürüne
kazandırmış...
Bunlar arasında ise ‘Asi Nehri yatağına
yerleşmemek’ ve olabildiğince Habib Neccar’ın dik yamaçlarında ‘güvence içinde
konumlanmak’ önemli olduğu gibi, bundan daha çok çarpıcı olanı, aynı
yamaçlardan aşağı doğru inen ‘taş döşeli’ sokakların ve yolların ortalarına
yapılmış ‘sel kanalları’...
Bu iki ‘kentsel gelenek’ yine tarih boyunca
Antakya’yı ‘sellere göğüs gerebilen bir uygarlık merkezi’ olarak 20. yüzyıla
taşımış...
Tarih terk edilince...
İşte, Antakya şimdi de 20. yüzyılın özellikle son
çeyreğindeki; ‘tarihsel kazanımlara duyarsız’ ve sadece arazi rantını
yükseltmeyi amaç edinmiş bir ‘spekülatif yapılaşmanın’ cezasını çekiyor...
Kentin eski dokusunun bulunduğu ‘SİT’ alanındaki ‘taş döşeli’ özgün sokaklar,
sözde ‘çağdaşlık’ (!) adına 1970’li ve 1980’li yıllarda tümüyle betonla
kaplanınca, mesleğini ve duygularını adeta Antakya’ya adamış olan Prof. Dr. Ataman
Demir şöyle haykırmıştı: ‘-Yapmayın, sadece tarihsel peyzajı bozmakla
kalmıyorsunuz; yarın bu sokaklar herhangi bir aşırı yağışta sel derelerine
dönüşecek, mahvolacaksınız...’
O yıllarda Antakyalı belediyeciler, yağmur
sularını bir süzgeç gibi emip, toprak altından Asi’nin yatağına ulaştıran taş
döşeli ‘uygarlık sokaklarını’ tarihin belki de en ‘ilkel’ anlayışı içinde
betonladıkları gibi, ortalarındaki yine tarihten ‘miras’ olan sel kanallarını
da yok ettiler...
Şimdi, Antakya’nın ‘çaresiz’ kalan Belediye
Başkanı İris Şentürk, 7-8-9 Mayıs 2001 günlerinde yaşanan sel felaketinin hemen
ertesi günü açtığım ‘geçmiş olsun’ telefonuma yanıt verirken diyor ki: ‘SİT
alanı da mahvoldu... Yüzlerce yıl kendini sellerden koruyabilen kentsel doku
yamaç sularıyla büyük tahribat altında. Bölgede çok acele tespit yapılmalı,
hasar gören kültürel mirasın envanteri çıkarılıp güvenceye alınmalı...’
Mimarlar Odası hemen bölgeye giderek, selin ‘felakete
dönüşme nedenlerini’ tespit etti. Mimarlar Odası Adana Şubesi’nin ve Antakya
Temsilciliği’nin 11 Mayıs 2001 tarihli inceleme raporunda, doğrudan ‘nehir
yatağındaki yapılaşmaya’ da özellikle
dikkat çekiliyor.
‘Uluslar arası’ kampanya gerek...
Antakya, Türkiye’deki ‘tarihten ders almamakta
direnen’ imar politikalarının kurbanı oldu... Şimdi yapılması gereken ise bir
yandan bu politikaları ‘sorgulamak’; ama öbür yandan da Antakya’ya sadece
ulusal değil, ‘uluslar arası yardım elinin’ de uzanması için hemen bir ‘dayanışma
kampanyası’ başlatmaktır.
Kültür Bakanlığımızın eşgüdümünde ve Dışişleri
Bakanlığımızın da etkin desteğiyle bir ‘dünya mirası’ olan Antakya’yı yeniden
insanlığa kazandırmak için BM ve UNESCO, ICOMOS gibi kuruluşları ve bir ‘Avrupa
mirası’ kavramı içinde de Avrupa Konseyi’ni, AB’yi ve diğer tüm kent ve kültür
organizasyonlarını ivedi olarak bu kampanyaya ortaklığa çağırmalıyız...
Türkiye de tüm olanaklarını hemen seferber etmeli, Antakya gibi bir tarih ve insanlık hazinesinin ‘sahibi’ olabilmenin ulusal ve evrensel sorumluluğunu yerine getirmeli... Sözün kısası, Antakya ‘dayanışma’ bekliyor... Bu görevi de bizlere ve insanlığa ‘tarih’ yüklüyor...
‘Şanslıyız ve
onurluyuz... Çünkü biz bu toprağın mirasçılarıyız... İnsana, ayrıcalıksızlığı
adında yansılanan Attalos’un Attaleia’sından, Alaaddin’in Adalya’sından ya da
Atatürk’ün Antalya’sından merhaba!..’
Yıllardır Patara’da koruma kavgası veren Prof.
Dr. Fahri Işık, o gün (24 Mayıs
2001) Antalya’da toplanarak kendi
kentlerindeki tarihsel mirası bundan böyle nasıl ‘birlikte’ sahipleneceklerini anlatan ‘belediyeleri’ işte bu sözlerle selamladı...
‘Bundan böyle’ diyorum, çünkü bu toplantı herhangi bir etkinlik
değil, kuruluşu henüz bir yılı bile bulmayan Tarihi Kentler Birliği’ne üye olmuş belediyelerin; ‘kültürel mirasın korunmasında asıl görev
bizdedir ve biz bunu dayanışma içinde yaşama geçirmek için artık tüm gücümüzle
devredeyiz...’ mesajını verdikleri bir büyük ‘sözleşme buluşması’ gibiydi...
Nitekim, İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan da bütün gün
hiç ayrılmadan izlediği toplantının açılış konuşmasında dedi ki: ‘Tarihi ve kültürel mirası koruyan
toplumlarda yurt sevgisi de kökleşir ve ülkesine karşı sorumlu yurttaşların
yetişmesine temel oluşturur. Bu nedenle biz, bakanlık olarak, ülkenin
değerlerinin bilincinde olan vatandaşlarla ve kurumlarla ancak çağdaş toplum
olabileceğimizi bilerek bu çalışmalara ve koruma çabalarına büyük önem
veriyoruz...’
Benzer şekilde
Kültür Bakanı İstemihan Talay da
aynı açılış oturumunda dedi ki: ‘
Korumadaki parasal sıkıntıları da aşmak üzereyiz ve ilk büyük maddi desteği de
Tarihi Kentler Birliği’ne sağlıyoruz... Tarihi değerlerimizi koruma ve
yaşatmanın sadece Kültür Bakanlığı’nın değil, herkesin ve özellikle o kent
halkının görevi olduğu bilincini ülkemizde bu birlik geliştirecektir...’
O gün
Antalya’daki ‘Cam Piramit’te yurdun
değişik bölgelerinden 20’yi aşkın belediye başkanı, sırayla söz alarak, görsel
sunuşlar da yaparak, kendi kentlerinin ‘tarihsel
ve kültürel kimlik değerlerini’ tanıttılar,
bunların korunmasına yönelik ‘belediye
projelerini’ anlattılar... Her biri, ayrı ayrı siyasal partilere üyeydiler,
ama ‘ortak siyasetleri’ bundan böyle
‘ulusal zenginliklerimizin yaşatılması’
hedefiydi...
Bu ‘partilerüstü sorumluluğun’ toplantı
salonu dışına taşan bir başka görkemli gösterisi de yaklaşık 40 belediyenin
aynı yöndeki çalışmalarını çizimler, fotoğraflar ve bilgi panolarıyla
yansıttıkları; ‘Tarihsel ve Kültürel
Mirasın Korunmasına Yönelik Yerel Projeler’ sergisiydi...
Darısı ‘diğer’
belediyelere...
Tarihi Kentler
Birliği Başkanı ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser ile bu tarihsel ‘kolokyuma’ ev sahipliği yapan Birlik Başkanvekili ve Antalya
Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Bekir
Kumbul, konuşmalarında şu önemli çağrıyı da yaptılar: ‘Bu birliğe üye olmak ve tarihimizi dayanışma içinde korumak, ulusal
geleceğimizin kimlik güvencesi olduğu gibi, AB’de de kişilikli ve onurlu bir
ülke olarak yer almamızı sağlayacaktır...’
Tarihi Kentler
Birliği’nin kuruluşunda ve gelişmesinde adeta ‘sekretarya’ görevini üstlenen ÇEKÜL
ve Mimarlar Odası da aynı çağrıya şu ‘dilekleriyle’ ortak oldular: ‘Bu birlik,
ulusal ve evrensel zenginliğimize sahip çıkılmasında kamu, yerel, özel ve sivil
güçler dayanışmasının ürünüdür... Asıl zafer ise kentlerimizdeki tüm imar ve
yatırım politikalarında artık öncelikle kimlik ve doğa değerlerinin
gözetilmesiyle elde edilecektir...’
Evet... Tarihi
Kentler Birliği, binlerce yıllık uygarlık mirasıyla 21. yüzyılı karşılayan
Türkiye’nin, yeni binyılı ‘talan ve yok oluşa son vererek’ karşılayıp yine ‘uygarca’
yaşayabilmesi için çok önemli ve tarihsel bir adım... Antalya Kolokyumu, bu
adımın hızla ‘devleşeceği’ ve tüm yurdu saran bir ‘kültürel duyarlılık
seferberliğine’ dönüşabileceği
umudumuzu daha da arttırdı...
Ana
Sayfa