hacialinin websitesi
İnsan Hakları Derneği insan hakları bülteninde yayımlanan Hacı Ali Özhan makaleleri.
Ceza Öcalma değildir
Gizlice Güneş doğmadan insan asmak
savaş hukuku - hüsnü öndül'le ilgili olarak
ak devrim - akın birdal'la ilgili olarak
diyanetin laiki - ihd açıklaması
cumhuriyetin neresindeyiz ? ihd genel kuruluyla ilgili

 

Ceza öcalma değildir

(Ceza barışa hizmet içindir) (Ceza suçu önlemek içindir)

Hacı Ali Özhan

İHD Ankara şube bülteni Temmuz 1999 sayısı-6- yayımlanmıştır.

Abdullah Öcalan' a karşı var olan tepki. 31 Mayıstan sonra kindar ve öcalma duygularıyla adeta şeytan taslamaya dönüştürülmüştür.

Basının objektif habercilikten tamamen uzaklaşıp, toplumun kin duygularını yoğunlaştırıp, yönlendirici olduğu ne yazık ki açıkça görülmüştür. Basının işlevi, meslek ilkeleri bir yana Basın Kanunu' nun 30. Maddesindeki suç her gün bütün gazete ve televizyon kanallarınca işlenmesine karşın "hukuk" kuralları işlememiş,, işlemesi düşünülmemiştir. Keza RTÜK' te bu konuda herhangi bir soruşturma açmamıştır.

Mahkemenin bu yayınlarla etki altında bırakılmaya çalışılması, toplumsal hasta duygusallığıyla akıldan uzaklaşılması "gerçeğin" açığa çıkmasını önleyeceği gibi doğru bilgilenme, düşünme ve doğru karar verilmesini de yok etmektedir. Basının yanlış yönlendirmesine karşı ne yazık ki bazı hukukçular da açıklamalarıyla destek olmuş hukuktan Öteye husumetle yorumlar yapmışlardır. Aksine sağduyuya, gerçeği öğrenmeye, hukuka çağrı yapmaları beklenirken bu görülmemiştir. Basının mikrofonları sağduyulu, gerçek hukukçulara uzatılmamış, hatta hukuki değerlendirmelerini belirtme imkanları dahi, yaratılan duygusallık nedeniyle ortadan kaldırılmıştır.

Ceza hukukunda kuralları ihlal edenlere karşı, ihlalin ağırlığı derecesinde ceza verilmesi gerektiği, yanı "suç ve cezada denge benimsenmiştir.

Sucun niteliği ve niceliği, kuşkusuz topluma ve tarihe göre değişmektedir. Üyesi olmak istediğimiz ve Batı uygarlığı olarak benimsediğimiz ülkelerin hiçbirisinde idam cezası kalmamıştır. Hatta Avrupa Birliği, sırf bu konuda 6 numaralı protokol hazırlayıp üye tüm ülkelerde idam cezasının kaldırılmasını 1985 yılında sağlamıştır. Başta ABD olmak üzere idam cezası uygulayan ülkeler de mevcuttur. Ancak bütün dünya ülkelerinde idam cezası varken kaldırılmaya yönelik gelişmektedir.

İdam cezasının kaldırılması ''sanığa acıma", "sanık lehine olma" şeklinde görülemez. Türkiye sosyalistleri 40 yıldır idam cezasına karşı olduklarını her zaman ısrarla anlatmaya çalışmışlardır. Gerçekte idam cezası ceza olma niteliğini kaybetmiştir. Cezanın en önemli amacı suçun tekrar islenmesini önlemek, caydırmaktır. İstatistiklerle anlaşılmıştır ki. idam cezası caydırıcı olamamakta suçun" işlenmesini Önlemekte sanıldığı kadar işlevi, geçerliliği bulunmamaktadır. Özellikle siyasi suçlarda idam cezasının caydırıcılığından bahsetmek hiç mümkün değildir.

Diğer yandan idam cezası ibren alem için meydanlarda yapılarak caydırıcı işlevi sağlanma,»; istenmektedir. Bu gün bu yapılmamakta hatta infaz gizlice yapılmaktadır. İstatistikler idamı izleyen insanların idam cezasına karsı çıktığını göstermektedir. Bu durum dahi ek başına idam cezasının işlevini tamamladığına, kaldırılmasına yeter gerekçedir.

Hukuk tarihinde geçmiş toplumlarda görülen, yırtıcı hayvanların önüne atma, kızgın demirle vücudu parçalama, at arkasında süründürme gibi cezalar uygulanmıştır. Hiç kuşkusuz bugün bu cezalar, suçun mağduru dışındaki kimselerce düşünülemez, savunulamaz. Tamamen vicdanı, insanı ve toplumsal nedenlerle idam cezası da etki ve sonuçlarıyla bu nitelikte bir cezadır. Toplumun evcilleşmesi. insanileşmesi ve duyguların incelmesi toplumsal fayda adına idam cezasının kaldırılmasının zamanının geldiğini ve seçtiğini göstermektedir.

Yine ceza hukuku ve çağdaş değerler suçun işlenmesin deki nedenleri irdeleyip, inceleyip bu nedenlerin kaldırılmasını sağlayıcı olmayı zorunlu kılmaktadır. Suçun işlenmesi nedenleri varsa, sanığın suçu işlemesi tabi ki öngörülür. Sanığa neden suçu işlediği sorusu anlamını yitirmekte, burada hukuk bilimine görev düşmektedir.

Bazı hukukçularca hukuk bilim sayılmasa da niteliği bilim olmayı gerektirmektedir. Suçun işlenmesinin nedenlerinin tespiti ve önlemeye yönelik tedbir ve cezaların verilmesinin tespiti bir çok bilim dalının konusuna girmesine karşın hukuk bilimi bunlardan faydalanarak, bilimsel yöntemlerle yeni hukuk kuralları koyma ve mahkeme içtihatları yaratmak zorundadır.

Nitekim mevcut hukukta meşru müdaafanın kabulü, haksız tahrik hükümlerinin ciddi bir ceza indiriminin kabulü, zaruret hali gibi. kusursuz sorumluluk gibi kavramların hukuka girmesi 'hukuk biliminin, hukuk sosyolojisinin; hukuk felsefesinin bir sonucudur. Yine ceza hukukunda benimsenen ait ve üst ceza arasındaki takdir hakkı, cezada TCK m. 59 hükmünün getirilmesi, cezanın ertelenmesi veya paraya çevirme hükümleri keza infazda yarı açık uygulaması, mahkumların çalıştırılması hükümleri, hukuk biliminin' sonucudur. Hukuku bilim kabul etmediğimizde , mevcut kuralların şekil ve sözel ifadeleriyle kendimizi bağlayıcı görür yaratıcılığımızı yok kabul eder, toplumsal ihtiyaca, beklentiye cevap vermekten uzaklaşır, kısaca "gözlerimizi kapar, vazifemizi yaparız' anlayışıyla adeta robot karakterli hukuk adamı olmaktan kurtulamayız.

Bir mahkeme vereceği kararın sonucunu, sonuçlarından kaynaklanan etkilenmeyi görmek, karar aşamasında değerlendirmek, sakıncalı halleri giderici kararlar almalıdır kanısındayım. Nitekim hukuk bilimi bunu gerektirir. Nasıl ki suçun işlenmesi nedenlerine gözlerini kapatan mahkeme ''gerçekte doğru karar ' vermekte zorlanacağı gibi. Verdiği kararın kaynak olduğu sonuçları da göremeyen mahkeme gerçek toplumsal işlevini yeine getirmekten uzaklaşıp toplumsal faydayı koruyucu olamayacaktır.

Abdullah Öcalan davası gerçekte tarihi bir davadır. Bu davada yalnızca Abdullah Öcalan kişi olarak değil. PKK Genel Başkanı sıfatı ile PKK örgütünün tamamı yargılanmaktadır. Nitekim PKK eylemlerinin birçoğunun iddianamede bulunması da bunu göstermektedir. Cezaevlerinde resmi rakamlara göre yaklaşık 10.000 üzerinde PKK mensubu bulunmakta yine 20.000 PKK mensubunun olduğu belirtilmektir, Şu an dağlarda bulunan PKK mensuptan için "pişmanlık" adı altında da olsa bir kısmi af çıkarılmasının hükümetçe düşünülmesi de halen dağlarda önemli sayıda PKK mensubunun - varlığının kabul edildiğini göstermektedir. Yine 10.000 civarında emniyet gücü, asker ve sivil vatandaşımızın 15 yıllık bir silahlı çatışmada Öldüğü bize sorunun, davanın büyüklüğünü ve önemini göstermektedir.

Bu dava geçmiş ve geleceğiyle tarihteki olayları etkileyeceği için tarihidir. Bu davayla çatışmanın Önlenmesi için çok ciddi bir fırsat

doyması, Abdullah Öcalan' ın yazılı savunmasında tekrar tekrar belirttiği artık hiç kimsenin ölmesinin istenmediği büyük barışın sağlanması imkanına çok yaklaşılması nedeniyle de tarihidir. Abdullah Öcalan davası dünya çapında bir davadır. Bütün yabancı ülke basınının gösterdiği ilgi bile tek başına böyle nicelemeye yeterdir. Bu davadaki karardan, sonuçlarından birçok ülkenin değişik nedenlerle de olsa etkilenmesi, yer yer asayiş sorunu yaşanacağının öngörülmesi özellikle ortadoğuda yoğunlaşmış kurt nüfusunun ve buna dayalı dünyadaki ortadoğu politikalarının etkilenmesi nedeniyle dünya çapında bir davadır.

Mahkeme yalnızca Abdullah Öcalan' ı değil. PKK' yı yargılamaktadır. Böylesine önemli sonuçlar ve boyutlu bir davada hukuk biliminin gerekleriyle değerlendirme yapılması toplumsal fayda için en doğru yaklaşım olacaktır. Ceza hukukunun gerekleri ve çağdaş değerler; suçun işlenmesindeki nedenler kadar karardan sonraki sonuçlan da birlikte değerlendirmeyi zorunlu kılar.

Amaç suçu önlemekse bundan sonraki suçların önlenmesini sağlamaksa kararın vereceği sonuçların dikkate alınmasını zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki yalnızca Abdullah Öcalan' ın cezalandırılması bir Örgütün cezalandırılması anlamına gelerek sorunun önlenmesine yeterli sayılabilir mi? Hakimlere verilen TCK m .59 hükmü gerçekten çağdaş ve geçerli bir hükümdür. Bu hükmün uygulanabilmesi koşullan doğmuşsa bundan kaçınılmamalıdır.

Hacı Ali Özhan

 

GİZLİCE, GÜNEŞ DOĞMADAN İNSAN ASMAK

Hacı Ali Özhan

İHD insan hakları bülteni Mayıs 1999 sayısı –95- yayımlanmıştır.

Türkiye sosyalistlerince 40 yıldır ısrarla kaldırılması istenilen 'idam' cezası, Sivas davasında 33 kişiye idam cezası verilmesinden sonra şimdi de, Abdullah Öcalan' a idam cezası verilmesiyle tekrar yoğun bir şekilde gündeme gelmiştir.

Genel olarak toplumda idam cezasının kaldırılması' eğilimi, özellikle basının gayretkeşliğiyle, A. Öcalan' ın şahsında kaldırılmaması eğilimi artırılmaya çalışılmaktadır. Tartışmalar hukuki, bilimsel ve ilke düzeyinde olmaktan ziyade 'örnek olaya', 'örnek kişiye1 özgülendirilerek duygusal ve siyasal etki altında yürütülmektedir. Bu düzeydeki tartışmalarla çok boyutlu, derinliği olan 'idam' cezası konusunda doğru düşünmek, toplumsal fayda için doğruyu bulmak zorlaşmaktadır.

İdam cezasını savunanlar; suçlunun korunduğu, ona açındığı, suçlunun görüşlerinin benimsendiği suçlamalarıyla karşı çıkanları eleştirmektedir. Nitekim kendi siyasal görüşlerine yakın suçluların idam cezasına da çelişkiye düşerek karşı çıkabilmektedirler.

Konuya bilimsel bakamayan her değerlendirme yanlıştan kurtulamaz. Konu hakkında objektif ve bilimsel olarak değerlendirme yapmaya çalışılacaktır.

Cezaların türleri, toplumlara, coğrafya ve zamana göre değişmekte, insanileşme yönünde gelişmektedir. Örneğin geçmiş tarihte yırtıcı hayvanların önüne atma, at arkasına bağlama, demirle organları parçalama gibi cezalar gerçekte uygulanmıştır. Bu gün bu cezaların olmasını savunan kişi bulunabilmesi imkansızdır. İdam cezası da bütün dünya ülkelerinde var iken, 50 yıldır kaldırılması yönünde yoğun tartışmalara konu olmuş ve Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında kaldırılmıştır.

Yaşama hakkı, 6 nolu protokolle imzaya açılmış ve eğilim ve gelişme, cezanın kaldırılması yönündedir. Nitekim idam cezasının var olduğu ülkelerde de uygulama yoğunluğu ciddi derecede azalmıştır. Ayrıca idam cezasının yerine getirilme biçimi de ülkeye göre değişmektedir. ABD'nin bazı eyaletlerinde 'zehirli iğne', 'elektrikli sandalye', 'gaz odasına kapama' şeklinde infaz edilmektedir. Türkiye'de ise. mahkumun asılması suretiyle gizli olarak, güneş doğmadan önce yerine getirilmektedir.

1984 yılından buyana infaz yapılmayan Türkiye'de, 1991 yılında çıkarılan kanunla yaklaşık 500 civarındaki idam cezası dosyası, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüştür. Haziran 1999 tarihi itibariyle 30 dan fazla kanun maddesinde yer alan idam cezasına mahkum olan 47 kişidir. Bunların infazı yönünde bir eğilim ve talep olmadığı gibi, 1997 yılında Bakanlar Kurulunca hazırlanan ceza kanunu tasarısında idam cezasının kaldırılması öngörülmüştür. Ecevit 'in Başbakan Yardımcısı olarak imzaladığı, Adalet Bakanı Türk'ün de imzasını taşıyan bu tasanda şimdiki Bakanlar Kurulunun yarısının imzası bulunmaktadır. Ayrıca ilke olarak idam cezasına DSP'nin karşı çıktığı da bilinmektedir.

TBMM'nin gündeminde bulunan Bakanlar Kurulunun tasarısında genel gerekçe olarak, aynen: "... Avrupa ülkelerinde 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra ceza kanunları yapma hareketlerine girişildiği ve 19. yüzyıl süresince bu hareketin yaygınlaşarak sürdürüldüğü bilinmektedir. Bu dönemde meydana getirilen ceza kanunlarının ortak özellikleri arasında en önemlileri, şiddetin azaltılması, ölüm cezası uygulandığı hallerin keza azaltılması ve şahsi hürriyet ve haklara üstün yer verilmesi işkence usullerinin bertaraf edilmesidir. Bununla beraber 19. yüzyılın başından itibaren meydana getirilen kanunlarda ağır cezalar yeniden itibar görmeye başlamış ise de, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren cezalarda yumuşama akımı kendisini göstermiş ve bu hususta liberalizm ve hümanizm başlıca etkenleri oluşturmuştur.

Ancak ülkemizde yıllardan beri uygulanmayan bu cezanın hala kanunda yer almaya devam etmesi artık yerinde bir tutum sayılamaz... Öntasarı ölüm cezasını kaldırmış ve bunun yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını koymuştur. Ölüm cezasını kaldırmış ülkelerde bu ceza yerine özel hürriyeti bağlayıcı ceza koyma hususundaki akımlar, böylece Türk mevzuatına da yansımış olacaktır.

Tasarının 58 inci madde gerekçesinde, "1994 yılında yürürlüğe giren yeni Fransız Ceza Kanunu, çağımız ceza hukukunun en mükemmel bir eseri olmak özelliğini taşımaktadır" diye tanımlanmakta ve bu kanundaki ölüm cezası yerine 'ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis' cezası benimsenerek getirilmiştir. Bu cezada, mahkumun cezaevi dışında çalıştırılamayacağı, ziyaretçilerine sınırlama getirileceği, izin verilmemesi, özel kısımlarda bulundurulma gibi ağırlaştırıcı uygulamalar yapılacağı belirtilmiştir.

Gerçekte idam cezasından daha ağır olan ceza, müebbet hapis cezasıdır. İdam cezası, suç siyasetine uymadığı gibi. bir insanı öldürme eylemidir. Böyle bir eylemle cezadan beklenen faydalar, gerçekte gerçekleşemez. Geçmiş zamanda ibreti alem için meydanlarda yapılan 'darağacına asma' eylemi , bu gün artık yapılmamaktadır. Çünkü ibreti alem için denilebilecek bir etkiyi tümden kaybetmiştir. Gizlice sabaha doğru yapılan idamla, bir insanın ölümü ve toprağa gömülmesi eyleminin 'öç almak' dışında bir anlamı bulunmamaktadır.

Diğer yandan, idam cezası gerçekten caydırıcılığını da yitirmiştir. Suç işleme nedenleri bulunduğu sürece, suçlu karakterlerin var olması kaçınılmazdır. Suçlu, cezasının idam olduğunu bilerek suç işlemektedir. Bu konuda istatistikler idam cezasının caydırıcı olmadığını göstermektedir. Kaldı ki siyasi suçlarda idam cezasının caydırıcılığından bile bahsedilemez. 1980-1984 yıllan arasında 12 Eylül askeri darbesi döneminde yapılan 54 infazın yüzde 90'nı siyasi suçlardır. İdam cezasının bir ceza siyaseti olmaktan ziyade rejimin, hakim güçlerin, beğenmediği siyaset taraftarlarını 'güya' cezalandırma aracı olarak kullandığı açıktır.

Keza açıkça bilinmekte ve anlaşılmaktadır ki 1961 yılında idam edilen dönemin başbakanı ve bakanları bugün yaşıyor olsalardı suçlu görülmeyecekti. Nitekim devlet töreni ile itibarları iade edilmiştir. Menderes'in şahsında yapılan adli hata, siyasi hata bugün bizleri derinden üzmektedir. Adalet, toplumsal fayda nerede?

Yine inanıyorum ki Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmese bugün serbest olacak, 50 yaşlarındaki Deniz, Hüseyin, Yusuf tan Türkiye çok faydalanabilecekti. Bu üç yiğidin asılmasıyla Türkiye ne kazandı? Aksine Denizler gibi düşünen binlerce genç devlete karşı soğuk durdu ve halen de sosyalistlerin bu nedenle iktidarlara hasım duygulan bulunmaktadır.

Çağdaş Ceza Kanunu; suçun işleniş nedenleri üzerinde esaslı olarak durabilmeli ve cezanın muhtemel sonuçlarını değerlendirerek kararlar verebilmelidir. Suçu toplum yaratmış ve suçlu ortaya çıkmıştır. Sosyolojik olarak, felsefi olarak, bilimsel yöntemlerle tespitler yapılıp suç siyaseti oluşturulabilmelidir. Örneğin Sivas davasındaki 33 kişinin idamına. Abdullah Öcalan' ın idamına böyle bakılabilmelidir. Sorun, suçlunun yaptığı eylemi savunmak, iyi görmek meselesi değildir. Kuşkusuz olaylara, suça. sanığa böyle bakanlar da bulunabilecektir.

Özellikle de sanıkla kendisini özdeşleş-tiren bir toplum kesiminin bulunması halinde, idam cezası daha da bir önem ve anlam kazanmaktadır. Hukuken suçlu denilen bir kişiye toplumun bir kesimi suçsuz olarak bakabiliyorsa ve de ileride toplumun farklı kesimleri farklı bakabilecekse, suç siyasetinin gereği, ön yargısız, kin duygularından uzak sosyolojik temelde toplumsal fayda açısından bakılmalıdır. Suç toplumsaldır, ceza da toplumsal olmalıdır. Kan davası güder gibi öç alma duygularıyla yapılan cezalandırmalar kesinlikle her topluma zarar vermiştir.

Aslında genel olarak toplumdaki hakim eğilim, idam cezasının kaldırılması yönündedir. Nitekim Bakanlar Kurulunun tasarısına da girmiştir. Sivas davasında ve A. Öcalan davasında, örnek olay olarak idamı savunma eğilimi topluma yapay olarak getirilmiştir. Keza cezanın 1984 yılından bu yana uygulanmaması, 1984-1991 yılındaki 500 civarındaki idam suçlusunun cezalarının 10 yıla indirilmesi, 1991 yılından bu yana 47 idam suçlusunun infazının bekletilmesi, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'ne verilen idam edilmeme garantileri, sanıklar açısından, kazanılmış toplumsal bir hak oluşturur. Genel kabul görmüş ve toplumsal kayba, mağduriyete neden olmamış bu uyulama, artık sanığın toplum vicdanındaki kazanılmış hakkıdır.

İdam mahkumlarının bu kazanılmış hakkını artık verelim.

Hacı Ali Özhan

Akit makaleleri   Gündem & Bakış makaleleri   Yeni Şafak makaleleri   Radikal makaleleri   main page/ana sayfa

hacialiozhan@hotmail.com   hacialiozhan@mynet.com   hacialiozhan2000@yahoo.com