Boğazda
balık keyfi
O denizlerimizin sultanıdır diye boşuna söylememişler;Lüfer dendi mi tüm amatör balıkçıların içleri kıpır kıpır olur.Hele birde "lüfer başlamış,üç tane almışlar,beş tane almışlar"gibi lafları duydunuz mu yerinizde duramazsınız.Rüyalara bile girer.Bilenler bilir,bilmeyenlerde de bir merak ki sorma gitsin.Soruların ardı arkası kesilmez.Orada tatlı bir muhabbet başlar. "Nerde.sabah mı,akşam mı, saat kaçta, yemlimi, yemsiz mi?" gibi bir takım sorular sorulur.Amaç bir an önce işi öğrenip ava başlamaktan başka bir şey değildir.İşi bilenler (ustalar!!!) gizlice gidip renk vermeseler de sağ olsunlar herkesin kendine göre dostları olduğundan sır kısa zamanda yayılır,neredeyse omuz omuza avlanmaya çalışılır.Tam balık yapmaya başladığı sırada birde bakmışsın (nereden duydun be mübarek insan) sıfır kilometre olduğu apaçık belli bir metrelik ince kamışı, alelacele satıcıya bağlattırılmış 0,25'lik beden ve ayağa sahip takımıyla biri yanınıza girip "bol şans ustaaa!!!" der demez takımı denize savurur.Eğer şanslı gününüzdeyseniz ilk atışta ya takımı koparır yada başka birinin takımına dolaştırır, derinden bir oh çekersiniz.Zira ikinci takımı yoktur.Söylene söylene toparlanır. Eğer yüzsüzse "usta be fazla takımın var mı?" demek cüretini gösterir.Başka takımı varsa bol bol stres sahibi olup,sayesinde de boş bir kovayla eve dönersiniz.Şimdi söylenme sırası sizde Her ne olursa olsun,bu balık var ya bu balık amatörü her zaman kendisine çekmiştir.Sanırım bu kadar gevezelik yeter sıra geldi lüferi yakalamayaaaaa.
Çinekop,Sarıkanat,Lüfer,Sırtıkara,Kofana,(Defne yaprağını yazmaya gerek yok,zira bunu yakalayanlar birazda ilerisini düşünseler çok iyi olacak.Bir çok balık türü gibi lüferi'de kitaplarda göreceğiz sanırım) ustalarımızdan öğrendiğimiz şekliyle çeşitleri bunlar.Çanakkale'de eylül ayıyla birlikte av vermeye başlarlar.İlk gelenler Kofana olduğundan amatörlerin uykusuz saatleri de başlamış olur.Tatlı bir telaşla önceden sökülüp tüm parçaları benzinle yıkanıp kauçuklu özel gresle yağlanmış saat gibi çalışan makinelere 0,35 veya 0,40'lık kaliteli misinalar sarılır.(Biz bu misinaların gamını almak için genellikle Çanakkale'den Kilitbahir'e yolcu ve araba taşıyan motorları kullanırız. Motor sahilden bir müddet ayrıldıktan sonra gelen ve giden gemiler hesaba katılarak motorun arkasından misina denize sağılır.Suya inen misinayı sanki birisi çekiyormuş hissine kapılırsınız.100 metre civarında boşaltılan misina makine ve kamış yardımıyla sarılmaya başlanır.Bu arada sakın misinanın boş ucuna kurşun veya fırdöndü bağlamaya kalkmayın,çünkü boşken bile zor sarılıyor). Kamışlar sabunlu suyla yıkanıp kurulanır.Değişecek kısımları değiştirilir.Sahte balıkların paslı üçlü çarpmaları ve halkaları yenilenir.Sahte balıklar hafif olduklarından biraz daha ileri atabilmek için (özellikle rüzgarlı havalarda) dengelerini bozmayacak şekilde bazı işlemlerle ağırlıkları arttırılmaya çalışılır.Sırtının baş tarafına yakın yerine kızdırılmış yorgan iğnesiyle delik açılıp bu delikten içeriye eczanelerde satılan enjektörle su doldurulur. Daha sonra delik üzerine bir damla japon yapıştırıcı damlatılıp delik tıkanır.Eh bir nebze de olsa ağırlık arttı.Sıra geldi üçlü çarpmalara; Bunların saplarına halkanın hareketini bozmayacak şekilde yaprak kurşun veya yumuşak tel sarılır.Derin suda kullanılacaksa sahtenin gagası olduğu gibi bırakılır.Sığ sularda ise gagayı küçültmek gerekir.Bunu yapmazsanız sahteniz suyun dibinden gelerek takılır ve orada kalır. Sahtelerin fiyatları da 5 milyondan başlıyor (2001 fiyatıdır.2002 yani şu anda 8-10 milyon gibi) ona göre.Bu gaga kesme işini bir bilene yaptırın.Tekrar söylüyorum, ne olursa olsun denge bozulmamalı ,sahte çekilirken bir balık gibi hareket etmelidir.Eğer döne döne geliyorsa, çekilirken sağa veya sola doğru kayma yapıyorsa balık tutmanız mucizeye kalmıştır.
Sırtı
(sahte balık)
Çanakkale'de lüfer için
kullandığımız ve çok iyi sonuç veren sahte (biz bunun adını karpuz
koyduk).
Çanakkale'de
sahte balıkla avlanılan yerler:
Kilitbahir:Zargana
(namazgah),barut iskelesi,büyük motor iskelesinin (dalgakıran) ortasından
Eceabat'a bakan tarafı (burası özellikle lodosta iyi av verir) ile en uçtan,Eceabat'tan
Gelibolu'ya giderken ilk fenerden (akbaş), Seddülbahir tarafında Soğandere
denen mevki.
Çanakkale'de:Bu
sene (2001) ilk kez açılan Kepez iskelesi bol av verdi.Bu iskele çok uzun ve derinliği
aşağı yukarı 50 metre olmasından abartısız her çeşit balık yapıyor.
Kepez limanından bir görünüş. (Amatörlerin lüfer
yakalama çabaları)
Sahte için söylenecek son söz:Öncelikle kaliteli ve fazla esnek olmayan bir kamışla sağlam bir makine gerekli.Ayrıca kutusundan çıkan düğüm şekline uymak ve o kadar kalabalığın içinde önünüze rüzgar hesabı da yapılarak maharet isteyen bir atış.Atma ve çekme esnasında mutlaka yanınızdakilerle arkanızda olabilecekleri takip edin.Bunlarda en az iki adet üçlü çarpma olduğundan Allah korusun istenmeyen sonuçlar doğar.Atış kabiliyetinizi boş mahallerde geliştirin.
Kıyıdan yemli olarak avcılığı
Çanakkale kıyıları lüfer avcılığı için çok verimli yerlere sahip
olmasına rağmen havaların çok iyi gitmesi,lodos rüzgarlarının azlığından balık kıyılamayıp,aynı
zamanda da bolca canlı yem bulması nedeniyle bu sene (2001) yemli olarak çok seyrek
balık çıktı.Bir de bu balık bulucu aletlerin gelişmesi ve çoğalması,bilinçsizce
sırf günü kurtarmak için kilometrelerce dökülen ağlar,balık yuvalarının
bozulması gibi nedenlerde eklendiğinde önümüzdeki yıllarda da
sanırım
balık yakalamak boşa vakit harcamaktan başka bir şey olmayacak.Ankara'daki
büyüklerimizin bu işe daha fazla eğilmeleri kanaatindeyim.Hiç
olmazsa yapıcı bazı yasalarla çocuklarımızın da bu zevki tatmaları sağlanmış olur.Lüfer'in dişleri çok
keskin olduğundan bunu yakalamak için insanlar değişik yöntemler uygulayıp
sonuca gitmeye çalışmışlardır.Takımın her
an kesilmesi
ile takım kaybı ve
yakalanan balığın kaçırılması elbette istenmez.Bu yüzden takımı
yaparken diğerlerinden biraz daha uğraş ve itina ister.Denize atılan takımın
çok iyi çalışması gerekmektedir.Biraz daha açmak gerekirse;İğnelere kötü
şekilde takılan yem suyun içinde döner durur ve balığı uzaklaştırır.Doğru
yem takıldığında ise yem suda balık gibi salınır ve balığı kıskandırıp
kendine çeker.Diğer incelikler yemin kesilişi,takıma eklenen fırdöndü,üçlü
fırdöndü ve klipslerin tepkilere karşı duyarlılıkları,sulara göre takılacak
ağırlıklar ile bedenlerin birbirlerine olan uygunlukları diye sıralanabilir.
Şimdi gelin takımı yapalım:
İster elle isterseniz kamışla atılsın
hiç farketmez taktik aynıdır.Elle atmak için bayaa bir boş alanınız olması
gerekmektedir.Makaradaki misinamızın kalınlığı 0,35 veya 0,40 olursa iyi
olur.Misina inceldikçe atış mesafesi biraz daha uzun olur fakat balığı
kullanma diye bir şey söz konusu değil.Çünkü kayalar ve midyeler bol olduğundan
takılır.Makaradaki misinanın ucuna da sağlam ve tercihen kilitlemeli
cinsinden bir klips takılır.Ben üçlü fırdöndüleri kullanmıyorum.Bunun
yerine iki adet aynı büyüklükte normal fırdöndüyü birine kurşunu diğerine
ise iğnelerin bulunduğu ayağı bağlayıp teker teker klipse geçiririm.Veya
aynı ebatta iki adet fırdöndü alınır.Fırdöndünün bir tanesinin düğüm atılan yuvarlak kısmını penseyle diğer
fırdöndünün yuvarlak kısmından geçecek şekilde eziniz.Ezip diğer fırdöndüye
geçirdikten sonra bu ezilen kısmı tornavida veya başka bir aletle geri çıkmayacak
şekilde eski durumuna geri getirin.Daha sonra sadece ezilip düzeltilen kısım
klipsten geçirilir.Aynı fırdöndünün diğer ucuna takım yapmakta
kullandığınız 0,40 misinanın bir ucu düğümlenir ve 85 cm uzunluğunda
kesilen misinanın boşta kalan ucuna da çeşitli ağırlıklar takabilmek için
bir klips bağlanır.Klipste bağlandıktan sonra misinanın uzunluğu 80 cm ye
düşer ki buda istediğimiz ölçüdür.Şimdi diğer fırdöndüye bir fiske
vuracak olursanız kurşunun bağlı olduğu diğer fırdöndü üzerinde ne
kadar rahat bir şekilde döndüğünü göreceksiniz.Alın size üçlü fırdöndüden
çok daha iyi çalışan sistem.İşte bu fırdöndüye de lüferi yakalayacağımız
ayağı bağlayacağız. Ayağımızın uzunluğu da 0,35 veya 0,40 misinadan düğümler
ve iğneler hariç 60 cm olmalıdır.Misinanın bir ucu fırdöndüye bağlandıktan
sonra boşta kalan diğer ucuna yorgan iğnesinden faydalanarak şişe mantarı
geçirilir.( Şişe mantarı ortasından düzgün olarak ikiye kesilir ve bir
tanesi kullanılır.Kesme işi diklemesine değil, iki tane silindir olacak şekilde
olmalıdır.Yorgan iğnesinin delik ucundan geçirilen misina,iğne yardımıyla
mantarın ortasından geçirilip diğer ucundan çekilip çıkarılır).Mantarın
üzerine ise balığın dikkatini daha çok çekmek için oto aksesuarcılarında
satılan parlak beyaz çıkartmalardan yapıştırılır.Zira lüferin beyaz
renge karşı ilginç bir ilgisi olduğu bilinmektedir.Mantar misina üzerinde
geriye doğru kaydırılarak iğnelere düğüm atmak için yer açılır. Sıra
iğneleri hazırlamaya geldi.Daha öncede söylediğimiz gibi lüfer yemi ısırırken
iki iğne arasındaki misinayı da ısırıp veya çekiş esnasındaki boşluktan
yararlanıp takımın üzerine doğru gelir ve onu kesip atar.Şimdi anlatacağım
yöntemle bunu hemen hemen sıfıra indirmeniz mümkün.Reklam olarak kabul
etmeyin ama ben VMC marka 9285 NI kalite,1/0 ve 1 No iğneleri kullanırım.Bu
iğneler beyaz renkli,uzun saplı ve düğüm atılan kısımları halka
şeklindedir.
Sırda bu halkalarda gizli.Nasıl mı?Anlatayım.1/0 olan iğne 1 No
olan iğneden biraz daha küçüktür.İğnelerden bir tanesinin sadece halka kısmını
ister çakmakla isterseniz ocakta penseyle tutarak kızarıncaya kadar ısıtın
ve hemen soğutmadan yavaşça diğer pense veya kargaburunla halkayı biraz açın.
Normal fırdöndülerin en küçüğünden bir tane çıkarın.Fırdöndüyü
bu açılan kısımdan geçirdikten sonra halkayı fırdöndü çıkmayacak ve
halkanın yuvarlaklığı bozulmayacak şekilde
kapatın.Diğer iğneyi de aynı
şekilde bu fırdöndünün öbür ucuna geçirin.Mantarımızın bağlı olduğu
ve düğüm atmak için boşta bulunan misinamızı küçük olan iğnenin
halkasına bağlayalım.Burada dikkat edilecek nokta sadece halkanın bağlanacağıdır.Fırdöndüden
kesinlikle bağlamayın. Ayrıca mantarla iğne arasındaki misina üzerine
üçüncü bir iğne( sinek oltası dediğimiz cinsten gezer olarak bağlanacak
ve bu iğnenin görevi de yemi iğnelere işledikten sonra yeme batırılıp çekiştirilmek
suretiyle yemin dik bir şekilde durup hırsız olarak tabir ettiğimiz iğnelere
doğru sarkmasını önlemektir)bağlanır.En son olarak da mantar kaydırılıp
üçüncü iğnenin sapı mantarın delik olan kısmına sokularak bırakılır.Hadi
kolaysa takımımızı kessin bakalım da görelim.Bu takımda yalnızca yemin takılması ilk başlarda size zor gelebilir.Bunu da iğneleri döndürerek
yapacaksınız.
Aşağıda gördüğünüz soldaki resim takımın tam olarak bitmiş halidir.Ben resme sığması için ayaklardaki misinaları özellikle kısa bağladım.Normal olarak iğnelerin bağlı olduğu ayak,fırdöndü ve iğneler dahil olmak suretiyle 60 Cm olmalıdır.Kurşun ayağı da iğnelerin atarken takılmaması için 10-15 Cm uzun olması gerekir.Bir de bu takımı savurmadan önce arkanızda düz bir yere kurşunu (aynı zamanda yemde) koyarak atarsanız daha iyi olacaktır.Resmin en üstünde gördüğünüz klipse ise ana misinanızı bağlıyacaksınız.
Yemler: Lüferin baş
yemi izmarit ve zarganadır.İstavrit,sardalya,hamsi,kolyoz,kupes,kocagöz'de kullanılır ama
balığın o anda ne aradığını bilmek sorunu çözer.Lüferin ağzı aynı
bir makas gibi devamlı açılır- kapanır ve önüne ne çıkarsa parçalama eğilimi
gösterir.Karnının tok olması onu hiç ilgilendirmez.Bir bakarsınız sürüler
halinde dipte et yığını şeklinde yatarlar,bir de av saati geldiğinde geçtikleri
yol üzerinde bulunuyorsanız yem takmaya yetiştiremezsiniz. Çanakkale'de lüfer
avında akşam ezanıyla birlikte takımları denize atıp beklediğimiz anlarda
(ki burada 50-100 kişi birden bulunur) solumuzdaki veya sağımızdaki ilk balıkçılarda
sırayla bir telaş görülür.Balığın sudan çıkarılırken yaptığı şapırtıları
duyunca oturanların hepsi ayaklanıp pür dikkat kesilir.Bilirler ki çok kısa
bir süre sonra aynı heyecanı onlarda yaşayacaklar.Şanslı veya işi
bilenler balık geçinceye kadar alacaklarını alırlar. Diğerleri tüh kaçırdım,yahu
bana niye vurmadı bu balık deyip dövünürler.İşte bundan sonra dikkati dağıtmamak
ve yapılan hatayı bulmak gerekir.Bilmelisiniz ki Lüfer bu saatlerde ava çıkmıştır,yeminin
peşinden gidip tekrar yemi önünde olarak gelecektir.
Şimdi yemimiz olan İzmariti keselim:
Bu iş için çok keskin bir bıçak,balığı kesmek için koyacağınız 20 x
10 Cm ebatlarında ( veya daha büyük ) tahta,balık yağı nedeniyle körlenme
ihtimali bulunan bıçak için biley taşı ve ellerinizi silmek için bir beze
ihtiyacınız var.
İzmaritin sırtında bulunan dikenleri kuyruk tarafından başlayıp etinden de
bir miktar alınmak suretiyle kesilir.Aynı işlem karın altındaki dikenler için
de uygulanır.Balık tahta üzerine yanlamasına yatırılır.Kuyruk tarafından
başlayarak (kuyruğun tam dibinden başlamaya gerek yok) bıçak balığın kılçığına
kadar kesilir.Kılçık tamamen kesilmez.Bıçak kılçığa değince dik duran
bıçak kılçığa paralel hale getirilip balığın baş tarafına doğru yürütülüp
kesilir.Daha sonra bıçak balığın boyun yüzgeci altına dik şekilde
sokulup yine kılçığa kadar kesilir.Artık elimizde yaprak tabir ettiğimiz
yemimiz bulunmakta.Bunu tahtamızın bir yerine bıraktıktan sonra balık çevrilir
ve diğer tarafta anlatılan şekilde kesilir.Şimdi ikinci yaprağımız da
oldu.Balıktan sadece kafa ve buna bağlı bulunan kılçık kaldı.Artık
bunları başımızda bekleyip duran kediye atabilirsiniz.Son bir işlem,yapraklar
sırayla pullu tarafları tahtada olacak şekilde yanlardan iğnelerimize uygun
şekilde fazlalık ve bozuk tarafları kesilip atılmak suretiyle düzeltilir.Bu
şekilde 5 ile 10 balık kesilerek yemler hazırlanır.Yemleri ister gazete kağıdına
sarın isterseniz bir kutuya koyun fark etmez çünkü biraz sonra kullanmaya başlayacaksınız.Bazıları
balığın pullarını temizliyor.Buna hiç gerek yok.Hatta zararı
var.Birincisi Lüfer avının pullarını temizleyip yemez,ikincisi yemimiz dik
durur.Ben eğer canlı yem bulabilmişsem veya gündüzden izmarit yakalamışsam
bunları canlı muhafaza etmeye çalışırım.Balık başlayacağı zaman kesip
atarsanız.Şansınız bir kat daha artar.Yemi takarken pulların iğne ucunda
kalmamasına dikkat edin.
Lüfer olduğu zamanlar izmarit bulmak çok zorlaşıyor.Bu yüzden neredeyse
altın oluyor mübarek.Bir tek izmarite 100 bin lira ile 500 bin lira arasında
para verip aldığımız olmuştur.Eee bir izmarit iki lüfer yakalar.Durum bu
olunca değer doğrusu....
Bu balığın avcılığı anlatmakla
bitmeyecek.Takıldığınız yerler olursa e-mail adresim ana sayfada var.En kısa
zamanda sorunuza cevap veririm.
Rastgele...
Lüfer
nasıl pişirilir???
Lüfer ızgara:
Deniz suyu ile yani yakalanıp eve dönmeden önce temizlenen balıklar süzgüde
suları süzülene kadar bekletilir.Balığın her iki tarafını da kuyruk ve
kafaya yakın olacak şekilde eti çizilir.Dikkat kemiğe kadar kesilmeyecek.Bu
işlem balık kalın olduğundan iyice pişmesi için yapılması gereklidir.
Üzerlerine damak tadımız kadar ince tuz serpilir.Mangal iyice yandıktan
sonra fakat ateş çok kuvvetli olmayacak (sonra balıkların üzerleri yanıp içleri
çiğ kalır) çevirmeli türden bir ızgaraya konur.Ara ara ters çevirip iyice
pişince mangaldan alınıp sıcak sıcak servis yapılır.Eğer mangalın üzerine
konacak ızgara çevirmeli türden olmazsa balıkları bir maşa yardımıyla çevirmek
zorundayız.Kaldırırken de balığın yarısı ızgarada kalacağından balığa
yazık olur.
Bu şekilde çinekop ve sarıkanat ve zamanındaki tüm balıklar yapılabilir.
Lüfer tava:
Yine temizlenip suları süzülen balıklara tuz serpilir.Tercihe göre normal
una,galeta ununa veya mısır ununa bulanırlar.Hepsinin tadı başkadır.Unlama
işi bolca olur.Yani bir yere konan bolca una balığın
kuyruğundan tutulup her iki yanı da batırılıp fazla unu
silkelenir.(istenirse tuz balığa serpilmeyip unun içine konur ve karıştırılır.Kızgın
yağa (ocağın altındaki ateş hızlı olmalı) atılan balıklar fazla
zedelenmeden alt üst yapılıp zevke göre az veya kızarmış şekilde pişirilirler.
Bu pişirme çeşitlerini herkes aşağı yukarı aynı
yapar fakat benim çinekopu
pişirmede keşfettiğim ve severek yediğimiz iki pişirme yöntemim var.Lüferi
denemedim ama niye olmasın zaten o da çinekopun büyüğü değilmiki...
Birincisi:(Buna buğulama da denebilir)
Temizlenip suları süzüldükten sonra tuzlanmış çinekopları tavuk pişirmekte
kullanılan fırın poşetlerine alabildiği kadar koyarım.Poşetlerle birlikte
verilen tellerle torbanın ağzını sıkıca bağlarım.Torbayı -ları fırın
tepsisine yerleştirdikten sonra torbanın üstünden ve herhangi bir
yerlerinden çatal veya bıçak yardımıyla çok küçük üç adet delik
delerim.Fırına koyduktan sonra fırını en üst sıcaklığa ve alt üst ızgara
konumuyla birlikte turboyu da çalıştırırım.(Fırın sıcak değil soğukken
balıkları koyup fırını çalıştırıyorum) Fırının başında bir kedi
gibi bekler ve torba balıkların su buharıyla birlikte iyice şiştiği an çıkarır
ve servis yaparım.Sakın ha bu andan sonra balıkları fırında tutmayın
yoksa dağılırlar.Bu şekilde pişen balık evi kokutmaz hem de kendi suyu ve
yağıyla piştiğinden lezzetine doyum olmaz.Ayrıca fırınınız da kirlenmeyip temiz
kalır.
İkincisi:
Çinekoplar temizlenmeden yaprak dediğimiz şekilde bir tahta üzerine yatırılıp
çok keskin bir bıçakla kuyruktan kafaya doğru bıçak kemiğe paralel yürütülüp
sırt ve karın yüzgeçleri alınmadan kesilir.Aynı şekilde balığın diğer
tarafı da kesilip fileto şeklinde çıkarıldıktan sonra su ile
temizlenir,suları süzülüp tuzlandıktan sonra özellikle bolca mısır ununa
bulanıp fazla unu silkilir. Kızgın mısır özü yağında tavada kızartılıp
yenilir.Bu benim bu sene keşfettiğim bir lezzet ve tadına doyum olmuyor.Ayrıca
bir tane bile kılçık olmadığından çocuklar severek yiyeceklerdir.
Unutmadan balıkların yanında bol zeytinyağlı ve bol limonlu bir salata
olmazsa olmaz.
Afiyet olsun...