Paracelsus, on altıncı yüzyılın önemli bilim adamlarından biridir. Doktor
olan babasından ilk temel bilgileri aldıktan sonra üniversiteye gitmiş ancak
burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini tatmin etmediği için çeşitli bilim
merkezlerine seyahatler etmiştir. Günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi
kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda Galen, Hipokrates gibi
otoritelerin eserlerini yakmıştır. Bu hareketiyle büyük bir tepkinin
doğmasına sebep olan Paracelsus, hemen hiçbir yerde fazla kalamamış, şehir
şehir dolaşmıştır.
Paracelsus, bütün varlıkların ortak bir temeli olduğunu ileri sürmüştür; bu
temel, daha önce ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun materia prima
(ilk maddeler) adını verdiği tuz, civa ve kükürtten ibaretti. Daha önce
verilen bilgiden de anlaşılacağı gibi, bunlardan cıva ve kükürt, İslâm
Dünyası'nda, transformasyon teorisi kapsamı içinde temel iki element olarak
sunulmuştu. Bu yedi temel element, canlı veya cansız bütün varlığın temel
maddesini teşkil ediyordu. Dolayısıyla aslında canlılar ve cansızlar özde
farklılık göstermezler; temel yapı olarak aynıdırlar. Öyleyse, onların
fonksiyonları arasında da bir paralellik olmalıdır. İşte bu ilkeden hareket
eden Paracelsus, kimyada kabul ettiğimiz yasa ve ilkelerin, aslında canlılar
için de geçerli olduğunu savunmuştur. Eğer bir canlı, belli bir kimyasal
yapıya sahipse, o taktirde, buna bağlı olarak o yapıda meydana gelecek olan
bozukluklar aslında kimyasal kökenli olacaktır ve kimyasal ilkelerle
açıklanabilecektir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, ancak kimyasal
maddelerle mümkündür. İşte bu anlayışa iatrokimya denmiştir.
Bu anlayışa dayanarak, Paracelsus, vücut fonksiyonlarının, örneğin midenin
işleyişinin kimyasal bir süreç oluşturduğunu ileri sürmüştür. Mide sindirim
görevini besin maddelerini ısıtıp, ıslatarak veya onları bazı hareketlerle
parçalayarak yapmaz; midenin salgıladığı bazı sıvılar vasıtasıyla onu
kimyasal bazı değişimlere tabi tutar. Bu anlayışı temele alan sonraki
yüzyıllarda, bazı bilim adamları, dikkatlerini salgı bezleri üzerinde
yoğunlaştırmışlardır.
Paracelsus, modern farmakolojinin de (ilaç bilimi) kurucusu olarak
nitelendirilmektedir. Çeşitli kimyasal maddeler üzerinde araştırmalar
yapmıştır. Bunların sonucu olmak üzere antimonu bulmuştur ki daha sonra 17.
ve 18. yüzyıllarda antimon sık sık iatrokimya görüşlerini destekleyenler
tarafından ilaç olarak veya ilaç terkipleri içinde kullanılmıştır; bu tip
ilaçlara arkana tipi ilaçlar denir. Paracelsus'un bazı terimleri Arapça'dan
aldığı söylenir ve buna örnek olarak da alkol terimi gösterilir.
Paracelsus daha sonraki dönemlerde birçok bilim adamını etkilemiştir.
Bunlardan van Helmont özellikle sindirim ve solunum sistemlerini
incelemiştir. Onun, Silvester gazı dediği karbondioksit gazını bulduğunu
biliyoruz.
İatrokimya görüşünün yanında, yine 16. yüzyılda fizik bilimini ve fizik
ilkelerini canlı yapının açıklamasında temele alan görüşler gelişmiştir ki
bu görüşlerin temsilcileri arasında Galilei, Descartes ve Steno sayılabilir.
Bunların görüşleri ise iatrofizik olarak adlandırılmıştır. Bu okulun
temsilcilerinin daha çok tekniğin gelişmesinde etkin olduğu görülmektedir.
Örneğin Galileo ve bir grup arkadaşı Academia del Cimento'yu kurmuşlardır;
onların çalışmaları sayesinde mercek üzerinde yapılan çalışmalar daha
sonraki yıllarda gelişmiş ve mikroskop ve teleskop bilimsel araştırmalar
yapmak maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır.
İatrokimya ve iatrofizik görüşleri, daha sonra mekanik okulu oluşturacak
şekilde birleşmiştir; mekanik okul, canlı ve cansız bütün varlıkların yapı
ve işlevlerinin birbirine benzediğini ve dolayısıyla fizik ve kimya
olaylarının açıklanmasında kullanılan prensiplerin biyolojide de geçerli
olduğunu kabul etmiştir.
Bu görüşten hareket eden bilim adamları, canlının da cansız gibi,
laboratuvarda incelenebileceği fikrini savunmaya başlamışlardır; bunun
sonucunda biyolojide deneysel yöntemin yaygın olarak kullanılması söz konusu
olmuştur. |