Hacialinin websitesi.

ANAYASAYI İHLAL SUÇU MADDE 146 Hacı Ali Özhan

ANAYASAYI İHLAL SUÇU MADDE 146

Anayasaya aykırılık ile Anayasayı ihlal suçunun arasında, yer yer karıştırılan ince ilişki üzerinde durularak, anayasayı zorla değiştirme suçunun unsurları ve mahkeme uygulamalarından örneklerle TCK' nun 146. maddesi üzerinde durulacaktır. Ayrıca Darbeler hakkında kısa bir değerlendirme yapılacaktır.

Anayasa; kanunların ve Anayasanın nasıl değiştirileceğini belirtirken. TCK' nın 146. "maddesi, Anayasanın değiştirilmesi, bozulması ve kaldırılmasına "zorla" teşebbüs edenlere idam cezası vermektedir.

Böylesine ağır cezalı ve uygulamasına sıkça rastlanılan ihlal suçu ile. Anayasanın kendisinin değiştirilebileceğine ilişkin 175. madde arasındaki fark, esasta değil, biçimle sınırlıdır. Yani Anayasanın değiştirilmesi usulü ile ilgilidir. 'Zor' kullanılmadıkça yönetime uygun yapılabilecek bütün değişiklikleri Anayasaya aykırılık olarak tanımlamak gerekir. Anayasa dışı bir talebi, Anayasaya ile doğrudan çelişen bir talebi, hatta Anayasanın temel ilkeleri konusundaki aykırı talepleri Anayasanın belirlediği usul kararlan içinde, yani "zor" kullanılmadan değiştirilmesini savunmak ve değiştirmeye kalkışmak "ihlal" suçunu oluşturmaz. Aksi halde milli iradeden, milletin egemenliğinden bahsetmek güçlüğü çekilir.

Anayasanın 175. maddesi uyarınca, Anaya 'sanın değiştirilmesi mümkün olduğu gibi, 4. maddesinde belirtilen ve 1. 2 ve 3. maddelerindeki "değiştirilmesi teklif edilemez" hükmü dahi, aynı usulle değiştirilebilir kanısındayım. 4. maddenin. kaldırılması, halinde "değiştirilmesi teklif edilebilir" hale gelen ilk uç madde yine Anayasanın 175. maddesinde belirtilen usulle değiştirilebilir. Aksi halde milletin egemenliğinden bahsedilemeyeceği gibi, bütün zamanlar için ve gelecek kuşaklar için mutlak değişmez, değiştirilemez kavramlar ve kuralları dayatmış olmak, gelecek kuşakların yarını adına şimdiden kararlar alınabilmesinin yerindeliği sorusu haklı olarak sorulacaktır.

Gerek Anayasa değişiklikleri, gerekse kanunların değiştirilmesinde Anayasa Mahkemesinın denerimi, Anayasaya uygunluk ile sınırlıdır. Anayasaya aykırı kanun teklifinin kanunlaşması halinde. Anayasa Mahkemesi'nce iptali mümkün olup, bu teklifi yapan ve kanunlaşmasında oy kullanan milletvekillerinin "ihlal" suçu kapsamında düşünülmesi imkânsızdır. Keza. Anayasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi esastan değil, yalnızca biçim yönünden denetime alabilmesi. Anayasa, üstü bir norm bulunmaması yanında "milli iradenin, egemenliğin oluşması" gereğinden kaynaklanmaktadır. Aksi halde pekâlâ "yargıçlar devletinden" bahsedilirdi.

Kısaca, bütün kanunların kaldırılması. değiştirilmesi mümkün olduğu gibi, Anayasanın 4. maddesi değişmediği sürece, ilk üç maddesi dışında bütün Anayasa hükümleri de değiştirilebilir. Hem de önceki kuralların tam karşıtı farklılığında düzenlemeler, kurallar getirilebileceği gibi, "zor"a teşebbüs edilmedikçe ihlal suçu oluşmaz. İhlal suçunda Anayasanın değiştirilmesi usulünde zor kullanılması mutlak gereklidir. Amaç değil, değiştirilmesi usulü cezalandırılmaktadır.

Mahkemelerce "zor" unsurunun uygulanmasında; hukukun genel ilkelerine aykırı, soyut ve tartışmalı ölçülerle kararların verildiğine sıkça rastlanılmaktadır. Düşünce açıklamak özgürlüğü hiç kuşkusuz Anayasaya aykırı fikirler içinde geçerli olduğu gibi, örgütlenme özgürlüğü Anayasayı değiştirmek amaçlı örgütlenmeleri de kapsamaktadır. Kaldı ki özgürlük, zaten karşıtı bu imkânı verdiği sürece bir anlam taşıyacağı gibi, özgürlüğün kendisi de budur.

Yalnızca düşünce açıklamak ve bu yönde örgütlenme özgürlüğünü anayasal temel hak olarak kullanan örgüt üyelerine, cezaların şahsiliği ilkesi adeta hiç hatırlanmadan idam cezalan verilebilmektedir.

Yargıtay'ca onanan kararlarda; Anayasayı zorla değiştirme amacına yönelik, banka soyma eylemlerine, Anayasayı değiştirmek amaçlı kurulan yasadışı örgütün çalışması için para sağlamak kasa ile . tehdit eylemlerine, örgüt üyesi olan ve ölüm cezasına mahkûm arkadaşlarını kurtarmak için adam kaçırma eylemlerine, 146, madde cezalar verilmiştir.

Yasadışı örgüte üye olan sanıkların yaptıkları, bombalı pankart .asmak, banka soygunları, bildiri dağıtmaları, korsan gösteri yapmaları, bina kurşunlamaları, bomba atmaları, sabotaj yapmaları para toplamak vb. eylemleri bağımsız birer suç olmalarına karşı sırf örgüt üyeleri olmaları ve örgütlerinin amaçlarını da Anayasayı değiştirmek olması nedeni ile idam cezası verilerek 146. maddenin uygulanması kanımca doğru ve yerinde bir hukuki değerlendirme değildir.

Halen davaları devam eden Aczimendilerin ve Sivas davası sanıklarının eylemleri, kanunun 146. maddesini ihlal ettiği nedenle cezalandırılmalarını, maddenin uygulamasına örnek olarak hatırlatmak isterim. Mahkeme ve Yargıtay'ın bu konudaki görüş farklılığı kanımca dikkate değer olup, böylesine ağır cezalı suçların tartışmalı soyut halini örneklemektedir.

Genel ceza hukuk ilkelerine göre; bir suçun oluşabilmesi için hazırlık hareketlerine başlanılmış ve suçu işlemeye yeterli güç ve nitelikte bulunulması gerekmektedir. Yani icranın başlaması, ve. elverişli vasıtanın varlığı Anayasanın ihlali sucunun ön şartıdır.

Yalnızca Anayasaya aykırı amaçlı örgütlenmenin, hatta "zorla" Anayasayı değiştirmek amaçlı da olsa örgütlenilmesi ihlal suçunu oluşturmayacağı gibi, bu iki ön saran olmaması halinde temel hakların kullanılmasından ibaret demokratik bir hakkın kullanılmasıdır. Anayasayı değiştirmek düşüncesini, "zor" ile değiştirmeye yönelik hazırlık faaliyetlerine, yani icra hareketlerine başlanılmadığı sürece cezalandırılamaz.

Hatta, Anayasayı "zorla" değiştirmek. icra hareketlerine başlanılmış bulunulsa dahi, suçu işleyebilecek nitelik ve güçte elverişli vasıtanın bulunması gereklidir. Suçu işleyebilecek elverişli güç ve imkânlar yoksa, suçu işleyebilmek zaten imkânsızdır, istenemez suç söz konusudur. Örneğin küçük bir çocuğun yetişkin bir kişiyi ölümle tehdit etmesi ve öldürebilme imkânları suçun oluşmasında kuşkusuz belirleyicidir. Duvara yumrukla vurulmasında binayı yıkma amacı olsa da, binayı yıkmaktan ceza verilmesindeki yanlışlık belirgin derecede gözüktüğü gibi, Anayasaya aykırı amaçlı örgütlenmelerin 146. maddeden cezalandırılması yanlıştır.

Yargıtay'ın bir kararında(l) isabetli olarak belirttiği gibi, Anayasayı zorla değiştirmek amacı olmakla beraber, bu amaca ulaşmak tehlikesi doğurmayan yetersiz ve önemsiz eylemler 146. maddenin kapsamında yorumlanmamıştır.

Dolayısı ile, 100 veya 500 kişilik örgütlenmelerin fıziken Anayasayı ihlal suçunu işleyebilecek nitelik güçlerinden bahsedilemez. Bu örgütün geçmişinde silahlı eylemler yapması, Anayasayı zorla değiştirmeyi propaganda yapması ve halen de aynı amacı taşıması, sırf bu amaçlı eylem yapılması halinde 146. madde yönünden elverişli vasıtalar olmadığından suç işlenemez olup, yalnızca yapılan eylemin cezası ile mahkûmiyetlerine karar verilmelidir. Örgüt üyesi bulunulması hali, doğrudan Anayasayı değiştirme niteliğinde olmayan eylemlerde bildiri dağıtılması, korsan gösteri yapılması, adam kaçırma, bina kurşunlamaları gibi münferit eylemlerde 146. madde uygulanamaz kanısındayız.

146. maddedeki suç; elverişli vasıta yönünden Anayasayı koruyan silahlı devlet kuvvetlerinin yenilebilmesi kadar gücünde olan örgütlenmeler için söz konusu olabilir. Hatta bu örgütler bizzat devletin kendi güçleri tarafından da oluşabilir. Sayın M. Soysal hocamızın(2) belirttiği gibi, "Anayasa dışı baskılatın ordu ve polis gibi devlet güçleri kullanılarak yapılmış olması da Anayasayı ihlal suçunu ortadan kaldırmaz, çünkü devlet gücünün belirli görevler dışında belirli yetkileri aşarak kullanılması, o gücü meşru olmaktan çıkarır. Yalnız ayaklanma, darbe gibi durumlar değil, parlamento çevresine tehdit havası yaratacak ölçüde. kuvvet yığarak Anayasaya aykırı yasa çıkmasını sağlamak da bu madde kapsamına girer. Hatta yasanın görünürde Anayasaya uygun olması bile Anayasayı ihlal durumunu ortadan kaldırmaz" elverişli vasıta suçun istenilmesinde suçun oluşumunda zorunlu unsurdur.

Herhangi bir örgütün veya kuvvetin darbe yapılmasını savunmak hakla bulunmasına karşın, icrai hareketlerine başlaması ve suçu işleyebilecek nitelik ve güçte elverişli vasıtası bulunması halinde suç oluşturduğu halde; suçun teşebbüs halinin cezalandırılmasına karşın eylemin başarıya ulaşması halinde nasıl cezalandırılacakları önemli bir soru ve önemli bir yaşadığımız meseledir.

Zorla teşebbüsün başarılı olduğu 27 mayıs, 12 mart ve 12 eylül askeri darbeleri ne yazık ki adalet önüne çıkarılamamıştır. Bazı yazar ve düşünürlerce, bazı darbeleri savunma gerekçeleri aranılmaya çalışılsa da, her darbe karşıtına karşı şiddet uygulayarak varolur. Uyguladığı şiddet, her alana yayılmış insan hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Bu nedenle her darbe insanlığa karsı islenmiş bir suçtur. Uluslararası sözleşmelerde insanlığa karsı islenmiş suçlarda zamanaşımı yoktur. Bu nedenle 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs darbecileri yargılanmalıdır

Darbecilerle hesaplaşmadan demokratik değerleri yaşatamayız. Demokrasiye bağlılık darbecilerle hukuk içinde hesaplaşmaktan geçer. 12 Eylül' ün büyük acı ve yıkımından, Başbakanı ve Bakanları idam eden 27 Mayıs' tan , gerçekleri önyargısız ve bütün yanlarıyla değerlendirip! hukuk içinde sorumlularını cezalandırmadan hukuk devleti ve demokrat devlet olunamaz.

Bir darbe yaptıklarıyla sonuçlarıyla tarihi bir vakıa olarak, değerlendirilip toplum için faydalı olduğu ileri sürülebİlir. Gercekten de 27 Mayıs, Anayasası'nın 24. Anayasası ve 82 Anayasa-sı'ndan daha demokratik oldugu açıktır. Ancak bu hal 27 Mayıs darbesınin yapılmasını demokratik olarak haklı olduğu söylemeye yetmez. Hatta bir Totaliter yönetime:karşı, demokrasiyi getirmek için 'darbe' yapılması demokrasi ile bağdaşmaz. Dolayısıyla gerçekten demokrasiyi kavramış "demokratım” diyen veya sosyalistim" diyen bir kişinin 27 Mayıs dârbe' sinin yapılmasına mutlaka karşı çıkması gerekir. "Benim darbem' 'başkasının darbesi" ayırımı yapmadan bütün darbelere karşı çıkmadan demokratlık olamaz.

 Bu ilkeli tavır, darbelerle içice olan siyasal yaşamımız açısından güncel değere sahiptir. Herhangi bir darbeyi savunmak, ileride darbe olmasını savunmak anlamına gelecektir. Sizin veya karşıtlarınızın fikirlerine yakın, darbe uygulamalarına göre tavır almak, demokrasinin, özünü derinden yok eden faşist tavrın, kendisidir. Demokrasi ancak yine demokratik usullerle korunabilir. Demokrasi yi faşist yöntemle korumak çelişkisi gerçekte bir Aziz Nesin'lik komedidir.

Hacı Ali Özhan.................................................................................ana sayfa / main page

hacialiozhan@hotmail.com....................................................................... hacialiozhan@mynet.com

Not: Bu makale 26 haziran 1998 tarihli Cuma dergisinde, ayrıca Çağdaş hukuk Dergisinin 2000/2 sayı 69 yayımlanmıştır. Darbelerle ilgili kısım ise 31 mayıs 2000 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır