Hacıalinin websitesi

Sivil Toplumculuğumuzun Özürleri

Hacı Ali Özhan

Yeni Türkiye dergisi 1997 yıl 18 sayısında yayımlanmıştır. basınız

Yönetimde çoğulculuğun sağlanabilmesi için, halkın katılımı zorunludur. Mümkün olabilen en geniş katılımı sağlayamadığımız yönetimin demokrasisi özürlü olacak, hatta demokrasi adına azınlık diktası olacaktır.

Katılımcılık, demokrasinin zorunlu bir unsuru olmasına karşın yeni tanıştığımız bir değer. Katılımcılığın sağlanmasında gönüllü kuruluşlar, dernekler, vakıflar, birlikler ve son zamanlarda platform, insiyatif, hareket, oluşum v.b. isimlerle oluşan sivil toplum örgütleri çok gerekli, can alıcı öneme sahiptir. Yine son zamanlarda toplumsal yaşamın kıyılarındaki örgütlenme duyarlılığı örneğin, yeşil çevre hareketi, hayvan sever hareketi vb. topluluklar dolaylı olarak demokrasimiz için güzel gelişmelerdir.

İnsan yaşamı ve toplumsal yaşamın çok boyutlu olması nedeni ile her ayrıntıyı önemsemek, yaşamın çeşitliliğini kavramak l ve her alandaki sivil toplum örgütlülüğü içerisinde katılımcı olabilmek demokrasimiz açısından çok önemli okluğu gibi bireysel yaşamımız açısından da kuşkusuz büyük öneme sahiptir. Bir kişinin 5 veya 10 derneğe üye olması, faaliyetlerinde üyeliğinin gereklerini yerine getirmesi yani topluma bir katkıda bulunması bir anlamda toplumsallaşması çağdaş insan olmanın sanıyorum ki ölçüsü sayılabilir.

Bu yazıda, çok önemsediğim vahim derecede nitelediğim sivil toplum örgütlenmesindeki iki hata üzerinde durmak istiyorum.

Birinci Özür

Muhtelif konulu, amaçlı sivil toplum örgütlerinde faaliyette bulunurken, yöneticilerimizi seçerken örgütün amacı dışında nedenlerle hareket ediyor olmamız.

Bir sendika üyesiyiz, bir mesleki örgüt üyesiyiz, bir kooperatif üyesiyiz, bir hemşehri derneği üyesiyiz veya apartmanımızda yönetici seçiminde konu dışında, örgütün amacı dışında, insanların o dernek içinde bulunma-nedeni dışında değişik bir nedenle hareket ediyoruz. Bu değişik neden de genellikle siyasi görüşlerimiz oluyor.

Bu hata kanımca vahim derecede olup, adeta sivil toplum örgütlülüğünü öldürücü niteliktedir.

Bir hayvan sever derneğinde, doğrudan siyasi görüşlerimizin hiçbir ilgisi olmamasına karşın yöneticilerimizi seçerken siyasi tercihlerini ölçü alıyor hatta gösterdiğimiz tepkiler ve eylemlerde bile siyasi tercihlerimiz belirleyici oluyor.

Bir sendikada, neden üye olunduğu, sendika amacının ne olduğu, sendika yönetimine en uygun arkadaşımızın kim okluğu tartışılmadan sanki siyasi parti içerisindeki yöneticimizi seçiyor gibi tartışmalarla yöneticilerimizi sınıflandırıyor, ve partimize göre oylamalarla yöneticimizi seçiyoruz.

Bir mesleki örgütle, meslek içi tartışmaları, mesleğin sorun ve çözümlerini bırakıp, bir araya gelmemizle doğrudan ilgisiz siyaset ölçüsü ile gruplaşmalarla kararlar verip, liyakat ölçüsünü hiç hatırlayamayabiliyoruz. Örneğin Türk Tabipler Birliğinin. Mühendis odalarının, Baroların, Muhasebe ve Müşavir odalarının yönetim kurulu seçimlerinde listeler tamamen siyasi tercihlere göre oluşmakta ve sonunda siyasi partimizin genel başkanını seçmekteyiz. (Adeta)

Üyesi bulunduğum Ankara barosu seçimlerini biraz sonra bu amaçlı örneklemek istiyorum

Bir hemşehri derneğimizde kendi siyasi görüşümüzdeki adayları, kendi ilçemiz veya beldemizdeki adayları tercih ederek ve yahut ta ayırımı bile ayıplanan (Alevilik. Sünnilik vb.) ölçülerle kararlar vermekleyiz.

Bu felaket özürlü halimiz o derece ki. siyasi partimiz içerisinde faaliyetle bulunurken veya yöneticilerimizi seçerken bu kez de olması gereken siyasi ölçüyü bırakıp, hemşehrimizi, akrabamızı, menfaat yakınlığımızı, etnik kökenimizi, dinsel kökenimizi vb. okülerle daha doğrusu ölçüsüzlüklerle tavırlar alıp, oylarımızı kullanabiliyoruz

Bu örnekleri çoğaltmak gayet mümkün olup. sanıyorum ki hepimizin yaşadığı çok yaygın düzeyde bir acı sorunumuz. Öyle ki bizi örgütümüzden soğutan, katılımcılığımızı azaltan hatta yok eden bir özürümüz.

Baro Seçimleri

Genelde Türkiye genelinde olan ve Ankara Barosu seçimlerinde de her dönem yaşanan bu özürümüzü meslektaşlarımdan özür dileyerek önyargısız bir şekilde örneklemek istiyorum.

iki yılda bir yapılan Baro seçimlerine, kanımdan dolayı doğal ve zorunlu üyelik gereği katılmak zorunluluğu vardır. Meslektaşlarımız, arasındaki Baroya karsı ilgisizlik, seçimli listelerin ulusumu amaçlı ve siyan ire ulusu gruplar siyaset ağırlıklı çalışmalarla tanıtımlarım yapmakla kısmen de meslek sorunlarına usulen -samimi değil- değinilmektedir.

Seçim gününde oluşan listeler adeta siyasi parti listeleri gibi benzerliklerle siyasi zeminlerde oluşmuş tamum ve grup çalışması ile adeta siyasi mücadele verilmektedir. Aşırı sol ve sağ uçların listelerinde farklı görüş bulunmadığı gibi orta sol ve orta sağ listelerde de bir veya iki kişilik özel nedenlerle yer almış laikçi siyasi görüşle isimler bulunmaktadır.

Listeler böyle oluşmasına karşın, oy veren meslektaşlarımın çoğunluğunda bu şekilde oluşmuş listelere siyasi görüşlerine göre oy vermekte ve Ankara Barosundaki Demokratik Sol grup siyaseten sayıca çok olmaları nedenle de her zaman seçimleri kazanmaktadır. Demokratik sol grup listesinde yer alanlar liyakat ölçüsü bir yana isimleri bir yana her zaman siyasi başarılarını bu meslek örgütünde (ne ilgisi varsa) göstermektedirler.

Genel kurulda yapılan konuşmaların çoğunluğu siyasi içerikli olmasına karsın az sayıda insanın dile getirdiği mesleki sorunlara ne yazık ki meslektaşlarımız arasında belirgin bir ilgisizlik -hem de asıl amaç meslek sorunları olmasına karşın- yoğun siyasi ortamın getirdiği üzücü bir sonuçtur.

Bu tespitleri tamamen önyargısız ve herhangi bir siyasi görüş açısından bakmadan herhangi bir siyasi görüsü eleştirmek için yapmıyorum. Özür diye nitelediğim vahim hatayı örneklemek için ve anlaşılabilir olmak kaygısıyla dile getiriyorum.

Görüştüğüm her listeden meslektaşım, yukarıdaki eleştirilere genel olarak katıldığını söylemesine karşın bu tablo değişmemektedir. Listelerin tanıtım broşürün de, kuşkusuz açıktan siyasi partilerin isimleri yer almamakta, ancak kullanılan değimler, izah tarzı bize siyaseti çağrıştırmaktadır. Hem de, günlük doğrudan aktif siyaseti.

Örneğin, orta sağ tanıtım broşürün de yer alan avukatları tanıtan ve seçmen

avukatlardan oy isteyen belgelerdeki Türk milli ve manevi değerlerine bağlı olan' veya 'ülkenin bölünmez bütünlüğünü benimseyen seklindeki tanımlamaların avukatlıkla, meslek ilgisini kuramadığım gibi bu tanımlamalar açıktan, doğrudan siyaset değil midir?

Orta sol listenin tanıtım broşüründe 'Atatürk ilkelerini benimsemek' veya 'Laikliği savunmak' gibi tanımlamalar siyaset değil mi? Bu ve buna benzer meslekle, avukatlıkla ilgisi olmayan onlarca tanımın yanında usulen altlarda yazılarak hatırlanan meslek sorunları içerikli bir kaç cümle hatanın boyutunu gösteriyor kanısındayım. Böyle davranarak gerçek amaçtan uzaklaşıyor, giderek dürüstlükten uzaklaşıyor, ne siyaset yapabiliyoruz ne de mesleki faaliyetle bulunabiliyoruz. Kanımca böyle düşünüp davranmak sonrada Baro yönetiminin bir şey yapmadığında, sorunlarımıza çözüm bulamadığından yakınmak tutarsız, çelişkili bir eleştiridir

Atatürk ilkelerini benimsemek ile Baro yönetimini seçmenin, ben doğrusu hiç ilgisini kuramıyorum. Türk milli değerlerine bağlılıkla avukatlığın nasıl ilgili olduğunu anlayamıyorum. Zorunlu doğal üyeliğin olduğu bir mesleki örgütte, yönetime aday bir listenin. Atatürk ilkelerini benimseyenlerden oy istemesi, Atatürk ilkelerini benimsemeyenlere oy vermeyin demek değil midir? Halta bu mesleki faaliyetimizde Atatürk ismini kullanmak değil midir? Hatta Atatürk'e hakaret değil midir?

Türk milli değerlerine bağlı olmayanlar sağ listeye oy vermeyecekler mi? Mesleki faaliyetinizde yalnız sizin değerleriniz gibi düşünenlerden oy istemek, gereksiz gruplaşmalar ve tartışmalar yaratıp mesleki dayanışmayı azaltıp mesleğimize zarar vermeyecek mi?

Gönüllü bir mesleki dernekte, -kanımca yine doğru olmamasına karşın- siyasi görüşlere göre üyelik ve yönetim ile etkinlik bir anlamda normal görülebilir, ancak kanundan dolayı zorunlu üyeliğin bulunduğu bir örgütlenmede bunun hiçbir faydası olmadığı gibi çokta gereksizdir.

Şahsen sosyalist sol görüşte olmama karşın yukarıda izaha çalıştığım nedenlerle çağdaş avukatlar listesine oy vermeyip. her listeden tanıyabildiğim liyakat ölçüsüne göre karma liste yaparak oy kullandım. Doğru davranışın siyaseten ve mesleki nedenlerle bu olduğuna inanıyor yukarıda izaha çalıştığım halanın vahim nitelikte olduğunu düşünüyorum. (Geniş anlamda her şey siyaset olup dar anlamda alınmıştır.)

Baro örneğinden hareketle izaha çalıştığım bu özürlü düşünce ve davranışımızın hemen hemen her konulu ve amaçlı sivil toplum örgütünde hepimizin yoğun derecede yaşadığını tahmin ediyorum.

İkinci Özür

Üyesi bulunduğumuz örgüte genel olarak çoğunlukla ilgisiz kalıyor, seçimlerde kısmen ilgilenip liyakat ölçüsü dışında anlamsız ölçülerle yöneticilerimizi seçip tekrar ilgisiz halimize dönüyoruz. Her şeyi yöneticimizden, başkanımızdan bekliyor bütün sorunları çözmesini bizi kurtarmasını bekliyoruz. Bu kahramanlıkları yapamadığı için de hiç hak etmediğimiz halde eleştiricilik yönümüzü en keskin şekilde kullanıp körü tanımlamalarla alaşağı ediyoruz.

Seçmesini bilmiyoruz. Üyeliğin görevlerini yapmıyoruz Kongreden kongreye aslan kesilip nutuklar atıyoruz. Kahramanlar yaratıp kahramanlar batırıyoruz. Bu arada tabi ki birileri de hiç hak etmediği halde kahraman olabiliyor ve kahramanlık öyküleri ile bir güzel mücadele etmiş oluyoruz.

Bu tembel, emekten yoksun tarzı bırakmalı üyesi bulunduğumuz örgütün amacı yönünde gerçekte küçükte olsa mümkün olan katkıları samimi olarak sağlamalıyız. Sanıyorum eleştiri hakkı için bu şart olmalıdır. Yöneticilerimizi seçip bırakıp, sonrada yapılan az çok emeği, katkıyı ver yansın eleştirmek yöneticilerimize, emeği yapana açıkça saygısızlık değil mi? Yöneticiler üyeleri ile tabanı ile bir anlam taşır. Üyelerden katkı gelmeden yöneticiler ne yapabilir ki? Kahraman değillerse.

Sonuç

Yukarıda çok önemli gördüğüm iki özür tamamen önyargısız ve siyaset dışı amaçla, avukat meslektaşlarımı üzmeden objektif olarak örneklemek amacı ile kaleme alınmıştır.

Konuyu çok uzatmak, boyutlandırıp örneklemek mümkün olup dileğim bu temel yanlıştan bir an önce dönülmesidir. Örgütümüzün umacı, konusu, kapsamı ne ise onu en iyi şekilde yapalım. Siyaseti siyasi partilerde en yoğun şekilde, ekonomik haklarımızı sendikamızda en güzel şekilde, konuları karıştırmadan savunalım. Başarı buradan geçiyor.

Hacı Ali Özhan

..........ana sayfa / main page......... hacialiozhan@mynet.com