Hacialinin websitesi

İnsan Hakları Mücadelesinde Baronun Önemi

Hacı Ali Özhan

Mazlum-der bülteninde 18 eylül 2000 tarihinde yayımlanmıştır.

Barolar demokratik kitle örgütü veya sivil toplum örgütü sayılmasalar da, bir 'hukuk örgütü' olmaları nedeniyle, her türlü insan hakları ihlallerinin doğrudan 'öznesi' konumundadırlar.

Barolar, kanuna göre, kamu hizmeti yapan avukatların zorunlu üyesi oldukları, kamu kurumu niteliğinde mesleki bir örgüt olarak görülmektedir, işleyiş olarak 'özerk' durumda bulunan baroların, hukuk örgütü niteliği gereği insan hakları ihlallerinde doğrudan 'taraf olması, ayrıca bir örgütün toplumsal işlevi nedeniyle de 'müdahalesi' olması gerekmektedir.

Türkiye'deki baroların olması gerekenden çok uzak bir yerde bulunduğu rahatlıkla söylenebilir. Hem avukatlardan oluşan, her yerde ses ve etki uyandırabilecek bir meslek mensuplarının örgütü ve hem de açık hukuk ihlallerinin yoğun olduğu alanlarda, gerektiği kadar bir şey yapmaması kanımca ciddi bir yaradır. Bir meslek örgütünden, sivil toplum örgütü niteliğinde tepki ve tavır beklemek yerinde olmayabilir.

Ancak bir hukuk örgütü; insan haklan ihlalleri konusunda ve her türlü hukuk ihlali alanlarından kendisini uzak görmeyi bırakınız, aksine kendi varlık sebebinin ihlali olduğu kadar, doğrudan da mesleki boyutlu bir sorun olarak görmelidir. Meslek örgütü denilmesi, yalnızca avukatların staj işleri, sicil işleri, adli yardım olarak avukat tayini gibi usuli ve formalite işlemlerle sınırlı görülemez. Mesleği doğrudan veya dolaylı etkileyen her konu doğal olarak meslek sorunu kapsamlı değerlendirilmelidir. Keza bir hukuk örgütünün, hukuk ihlali görülen her yerde görevli olması, onun varlık sebebidir.

Toplumun gündemine hukuki konular ve kavramlar girmiş ve basında da yoğun olarak tartışılıyorken, bir hukuk örgütünden bu konuda ciddi, kapsamlı bir çalışma yapması beklenir. Hem de hukukçu olmayanlarca hukuk adına yapılan yetersiz, eksik ve siyasi kaygılarla çarpıtılmış tartışma ortamına bir hukuk örgütü müdahil olmalıdır. Tartışılan, öğrenilmek istenen hukuki konu veya uyuşmazlık hakkında, istatisti ki bilgilere dayalı, objektif görüşlerle bilimsel nitelikte hazırlanacak dosyalar, toplumu, basını ve siyaset adamlarını aydınlatıp yol gösterecek, uyuşmazlığın çözümünde temel olabilecektir.

Siyasi kaygılardan uzak, siyasi partiler üstü ve siyaset tercihleri dışında hazırlanabilecek böylesi rapor ve dosyalar, referans kaynak olarak gösterilebilecek, hukuk kavramının ağırlığı ve önemi kavranılabilecek ve baroların etkinliği, saygınlığı görülmüş olacaktır.

Örneğin çok tartışılan ve huzursuzluklara sebep olan F tipi cezaevi hakkında, infaz hukukunun bir parçası olan nasıl bir cezaevi konusunda bir dosya hazırlanıp sunulabilmelidir. Yine çok tartışılan af hakkında, neden ve nasıl bir af konusunda bir dosya hazırlanabilmelidir. idam cezası, faili meçhul, köy boşaltma konusunda, siyasi partilerin kapatılması hakkında, düşünce ve din özgürlüğü, demokratikleşme gibi konularda baroların çalışma yapması beklenildiği gibi hem asli görevidir, hem de varlık sebebidir. Bu konular hukuki olduğu gibi mesleki dayanışma kapsamlıdır.

Yine örneklemek isterim ki, Başbakan ile Genelkurmay Başkanı arasındaki görev ve yetki tartışması (2 yıl kadar önce hatırlanacaktır) bazı kamu kurumlarının görev alanı dışında kendisini görevlendirerek yetki dışına çıkmaları hakkında barolarımız 'hukuk devleti', 'demokrasi' kavramları eksenli dosyalar hazırlayabilmeli, en azından basına açıklama yapabilmeliydiler.

Bunlar siyasi konular denilerek sessiz kalınamaz. Kaldı ki bu konuların siyasi boyutu olmakla beraber bir hukuk örgütü hukuki boyutu hakkında açıklama, değerlendirme yapmayı görevi kabul etmelidir. Hukuk alanı ile siyasi alanın birbirine çok yakın, iç içe geçmiş iki komşu alan olması nedeniyle, her hukuki alanı siyasi diyerek görevimiz dışı sayarsak, kendi varlığımıza yabancılaşmış duruma düşeriz.

Çok boyutlu bir konunun hukuki boyutu ve bilimsel olarak değerlendirilmesi baroların görev alanına girer. Bundan kaçınılması siyasi bir tavır olacağından baroya zarar verir. Hatta genellikle barolarımızın yaptığı, yönetim organlarının siyasi partileri görüşünde değerlendirme yapmaları veya iktidar partileri yönünde 'hukuk dışı kaygılarla' yapılan açıklama ve tavırlar, baro ile, avukatlık mesleği ile ve hukukla bağdaşmaz.

Ama ne yazık ki bazı baroları istisna sayarsak genellikle barolarımız bu yanlışa düşmektedir. Bir siyasi partinin yan koluymuş gibi çalışma yapılabilmesi gerçekte bir hukuk örgütü için en kötü noktadır.

Barolarca yapılmasını önerdiğim, naçizane gerekli gördüğüm örnekler güncel siyasi tartışmaların konusu olduğu için, baroların siyasi parti çalışması yapmasını düşünüyor değilim. Aksine hukuk örgütü olan baronun siyasi partiler üstü ve siyasi hesaplar dışında olması gerektiğini savunuyorum.

Dar, küçük siyaset oyunlarıyla baroların zedelenmemesini istiyorum, insan hakları alanı bütünüyle hukuki bir konu olup, barolarımız kendilerini bu alanda taraf olarak görüp, söz ve eylemleriyle müdahil olmalı ve insan hakları örgütleriyle açık bir dayanışmaya girmelidir.

Toplumsal işlevini yerine getirebilmesi için de bu şarttır.

Hacı Ali Özhan

hacialiozhan@mynet.com